Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

TOPLUMDA DOĞRU HALKALARI BİRLEŞTİRMEK

 

Son zamanlarda olup bitenler endişe verici boyutta. Art arda yaşanan olaylar karşısında donup kalıyor insan. Kadınlara ve çocuklara yönelik artarak devam eden tacizler, tecavüzler ve cinayetler, toplumda gelişen korkunç tabloyu da göz önüne seriyor. Kadınların ve çocukların maruz kaldığı; bedensel, ruhsal ve cinsel saldırılar bir “neden” sorusuna bağlanamayacak kadar hassas ve ciddi bir konudur. Üstelik nasıl bir gerekçe olabilir ki bu zulüm için? “Neden” sorusunun cevabını, masum çocuklarda ve kadınlarda aramak, yaratılmaya çalışılan kirliliğin derecesini artırmaktan öteye geçmez. Oysa bu durum, bu sorudan bağımsız, tamamiyle bazı insanların ruhlarının çürümüşlüğünden ibarettir.

Dolayısıyla, sorulması ve sorgulanması gereken konu; toplumun içine savrulan bu sapkınlığın nasıl türediği ve kimlerden cesaret alarak ilerlediğidir? Nasıl olur da bu insanlar; çürümüşlüklerini korkmadan, utanmadan böylesine arsızca ortalığa saçabiliyorlar? Üstelik, “küçüğün rızası var” diyerek ahlaksızca bir düşünceye sığınarak, toplumun en değerli yapı taşı olan ailenin içine dahi her türlü ahlaksızlığın tohumunu serpmekten geri durmayarak…

Çocuklara, kadınlara ve toplumdaki bütün ahlaki değerlere yani insanlığa düşman olan bu kişiler, nasıl olur da bu ahlaki çıplaklıklarını yaydıkları andan itibaren, bu kadar kişiyi kendi çirkinliklerinin içine çekmeyi başarabiliyor ve onların da desteğini alıp sorgusuz peşinden sürükleyebiliyorlar?

Peki ama toplumun içine adeta bir hastalık gibi yayılan bu zihniyet, yeni mi türedi, yoksa açığa çıkmak için fırsat mı kolladı?

En önemlisi de nefesleri dahi kokmuş bu salyalı güruhları engelleyecek bir yasal süreç yok mu, olmayacak mı? Ya bunlardan dolayı mağdur olan çocuklar ve kadınlar, onların hakları ne olacak? Beraberinde ağır travmaları da getiren bu saldırıların ağır bir cezası olmayacak mı? Peki ya toplum; yapılan bu saldırılar karşısında nasıl bir tutum sergileyecek? Bütün bunlardan haberdar olan, susan, üstünü örtmeye çalışan, başka bir iğrençlikle, olayları çözmeye çalışan insanlara ne diyecek, nasıl davranacak?…

Aslında çok açık ve net sorular bunlar…

Bu çürümüşlük; 9 yaşındaki bir çocuk evlenebilir, insan annesinin dizinden tahrik olabilir, genç kayınvalide şehvet uyandırabilir, kızlarınıza pantolon giydirmeyin, okula göndermeyin aksi durumda cehenneme gidersiniz, bir kereden bir şey olmaz, küçüğün rızası var, asansörde halvet olabilir, sadece kadınlara ait otobüs olsun, hastahanelerde kadınlar ve erkekler yanyana tedavi edilmesin, kadın doktor olmasın, kadınlar çalışmasın, reddetmesin, ayrılmasın, maddi manevi hiç bir hakka sahip olmasın, şöyle otursun, böyle yürüsün, böyle giyinsin şeklinde kendini açığa vurarak giderek ivme kazandı. Bunlar örnek olarak sunduğum bir kaç başlıktan oluşuyor sadece. Aslında, toplumdaki yeri, gerçekte daha korkunç boyutta ve farkına varılmayacak derecede hızlı ilerliyor. Gelişen bu olaylar zinciri korku tünelinden geçirilerek varlığı her geçen gün daha da artırılıyor ve daha da genişleyerek, sürdürülmeye devam ediliyor.

Son yıllarda resmi kaynakların ve yetkili kişilerin cesaret verici ve destekleyici sözleri ve tavırları gittikçe artan bu kirliliği de gün ışığına çıkardı.

Üstelik; kendileri gibi düşünen insanlara hizmet etmekle kalmayıp aynı zamanda bu düşünceye sahip bütün insanların da içlerindeki o korkunç dürtüyü de harekete geçirmelerinde büyük rol oynadılar. Yalnız olmadıklarını bilmek onları daha da cesaretlendirmiş oldu. Kadınlardan ya da çocuklardan biri öldürülmeden hiç birine herhangi bir ceza uygulanmadı. Uygulandıysa da hafifletici sebepler öne sürülerek hak ettikleri cezaları almadılar. Resmiyette bunlar olurken, toplumda da “bana dokunmayan yılan varsın yaşasın kime ne yaparsa yapsın” mantığı ağır bastı. Dolayısıyla bu insanlar aldıkları bu kirli cesaretle birlikte; okulda, sokakta, evde her yerde kız çocukların giydikleri eşofmandan, mini eteğinden, pantolonundan hatta kadınların ve çocukların varlığından dahi tahrik olmaya başladılar. Karşısındaki çocuğu ve kadını suçlu görerek taşımış oldukları iğrenç dürtülere bir neden yaratma yarışına girdiler. Duyarsızlıkla beraber ne yazık ki yaşanan olaylarda utanma duygusunun yükü mağdur olana yani çocuklara ve kadınlara yüklendi. Ailesinin, arkadaşlarının, toplumun içine çıkamayan çocuklar ve kadınlar oldu. “Öyle giyinmeselerdi, öyle davranmasalardı” yargısı altında ezilerek üstelik…Bunu yapanlar ise; yine aynı sokakta etrafına selam vere vere aynı işine, aynı kahveye, aynı derneğe, aynı partiye, aynı okula, aynı cemate, aynı komşuya, aynı markete gidebildiler. Yine aynı apartmanda aynı evde oturmaya devam ettiler. Ama ne yazık ki; saklanan, korkan, utanan hatta oturduğu yeri değiştiren o çocuklar ve kadınlar oldu.

Peki neden özellikle kadınlar ve çocuklar hedef alınıyor?

Donanımlı ve iradesini elinde tutan bir kadının toplumu ileriye taşıyacak güçlü nesillerin varlığı anlamını taşıdığından, kadınlar her alanda baskıya ve susturulmaya maruz kalıyor haliyle. Dolayısıyla kadınların hedef alınması tamamiyle bundandır. Çocuklar ise sesini çıkaramadıkları dan…

Değişimlerle beraber zaman mı kötülük saçmaya başladı, yoksa çürümüşlüklerini bütün zamanlara yayarak ve çoğalarak bugüne kadar gelen bu zihniyet mi? Önce bunu sormamız gerekiyor. Bir anlamda kötülüğün yüzüne bir fener çakmak gibi bir şey aslında bu soru. Çünkü ışığın ortaya çıkardığı izleri takip etmek gerçeğe de ulaşma imkanı sağlayacaktır doğal olarak.

Evet, zamanın içindeki bazı dengeler bir çok şeyde büyük değişimler yarattı. Teknolojik gelişmelerle birlikte; İnsanlar değişti, toplum değişti, ülke değişti…Evler, mahalleler, sokaklar, kahvehaneler, eğlence yerleri, tarzlar, konuşmalar, davranışlar, duyarlılıklar, tepkiler, komşuluklar, arkadaşlıklar, dostluklar, sevgililer, aşklar, eşler hatta toplumun temel taşı aileler…

Ama kötülük hiç değişmedi. Sadece çoğaldı, mutasyona uğradı ve gizlenmeye ihtiyaç duymayacak kadar arsız hale geldi ya da getirildi. Eskiden de kadınlar ve çocuklar bedensel, ruhsal tacize, tecavüze ve şiddete maruz kalıyorlardı, bugünde kalıyorlar…

Ama bugünle kıyaslandığında, farklı olan şey;

Gizleyenlerin, sesini çıkarmayanların, kendi aralarında çözenlerin aksine, eskiden bu durumlar karşısında oluşan tepkilerin de oldukça fazla olmasıydı. Sessizlik bu denli büyük bir oranda hüküm sürmüyordu. Karşı çıkıyorlardı insanlar, lanetliyorlardı. Empati denen olgu devreye daha sık giriyordu. Ruhları çürümüş bu insanlara karşı topyekün tepkiler ve takınılan tavırlar daha net ve daha fazlaydı doğal olarak. Yani Saldırıya maruz kalan çocuklar ve kadınlar hiç bu kadar büyük bir sessizliğe mahkum edilmemişti diyebiliriz..

Unutmayalım ki; din üzerinden estirilen korku, emrinin altına aldığı cehalet ile birlikte dövmeye başladı mı insanları, her türlü ahlaksızlığın doğması da kaçınılmaz olur.

Güçsüz, cahil ve irade sahibi olmayan her birey, zihni çürümüş bu insanlar için vazgeçilmez bir malzemedir.

Sonuç itibariyle toplumda hızla ilerleyen bu vebalılardan kurtulmanın yolu, onların aksi yönde bir gelişme elde etmektir. İnsanlar daha fazla aydınlanmalı, sorgulamalı, araştırmalı, öğrenmeli, doğru ve iyi olana yönelik bir değişim ve dönüşüm söz konusu olmalıdır. Eğitim daha yüksek bir seviyeye çıkarılmalıdır. Cesur, duyarlı ve empati kurabilen bir toplum oluşmalıdır. Hiç bir ahlaksızlığın üstü örtülmemeli, gereken cezayı ve tepkiyi almalıdır. Ahlaki değerler bir cinsiyete bağlanmadan herkes için eşit ölçülerde ele alınmalıdır. Ve bunları savunacak yetkililere ve hukuka olan ihtiyaç elzemdir.

Giderek artan bu İnsan ve ruh katliamına karşı çığlık atan kadınlar ve erkekler olmalıdır, çocuklara da öğretilmelidir…

Kötülük değil iyilik, cehalet değil bilgi bulaştırıcı ve çoğaltıcı olmalıdır.

Suya atılan bir taşın; artarak, genişleyerek oluşturduğu halkalar gibi…

Zarif LAÇİN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir