AVEG-KON: Mülteci örgütleri bir araya gelerek ortak hareket etmeli

Mülteci Konferansı sonuç bildirgesini açıklayan AVEG-KON, “Mülteci örgütleri bir araya gelerek ortak hareket etmeli, kamuoyu yaratabilecekleri uluslararası bir inisiyatif oluşturmalı ve bir iletişim aracı kurmalıdır” ifadelerini kullandı.
Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu (AVEG-KON), 22 Şubat 2025 tarihinde Almanya’nın Köln kentinde gerçekleştirdiği Göçmen ve Mülteci Düşmanlığına Karşı Enternasyonal Mücadele Konferansı’nın sonuç bildirgesini yayınladı.
Dünyanın dört bir yanında milyonlarca insanın savaş, yoksulluk, sömürü, baskı, şiddet ve ekolojik yıkımdan dolayı göç yollarına düştüğü belirtilen bildirgede, göç olgusunun sömürgecilik ve emperyalist küreselleşmenin tarihsel olarak bugüne taşıdıklarıyla doğrudan bağlantılı olduğu ifade edildi.
“Hangi düzlemde gelişirse gelişsin, her düzeydeki nüfus hareketliliği dünya işçi sınıfı ve ezilenlerinin, haklarından mahrum bırakılanların, emperyalist-kapitalist sömürü sisteminin, savaş ve işgallerinin büyük yıkımlara sürüklediği geniş ve çok değişik toplumsal kesimlerin yeni bir yaşam ve gelecek arayışlarının bir ifadesidir” denilen bildirgede, mülteciliğin siyasi ve insani bir sorun olduğu, yerel ve bölgesel olmanın ötesinde dünyasal olduğu vurgulandı.
Mültecilik sorununun bir başka nedeninin de ekolojik yıkım olduğuna işaret edilen bildirgede, “Ekolojik yıkım kaynaklı göç, küresel bir krizdir ve yalnızca çevresel değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve politik boyutları da vardır” denildi.
Savaşlardan kaçarak Avrupa ya da Kuzey Amerika’ya ulaşmaya çalışan insanların sınırlarda saldırı, tecrit, reddedilmeyle karşı karşıya kaldıkları belirtilen bildirgede, “Avrupa’ya ulaşmayı başardıklarında ise, kamplarda adeta tecrit koşullarında tutulmakta, sınırdışı edilme tehdidi altında ırkçı yasalar ve nefret söylemi yoluyla aşağılanmaktadırlar” ifadeleri kullanıldı.
‘SAVAŞLARLA MİLYONLARCA İNSAN GÖÇE ZORLANIYOR’
“Ukrayna’dan Afrika ülkelerine, Kürdistan’dan Filistin’e süren ve giderek Ortadoğu’ya yayılan savaşlarda on binlerce insan katledilmekte, yerleşim birimleri ve yaşam için gerekli tüm altyapı yok edilerek milyonlarca insan göçe zorlanmaktadır” denilen bildirgede, emperyalist devletlerin savaş politikalarının gelecekte çok sayıda yeni göç dalgasına yol açacağına işaret edildi.
“Ortadoğu’yu yeniden yapılandırmaya çalışan ABD, AB ve diğer emperyalist devletler İsrail aracılığıyla Filistin soykırımını ve Filistin halkının göçünü derinleştirmeye çalışmakta, Rojava Devrimi’ni yok etmeyi hedefleyen faşist Türk devleti Rojava’ya işgal saldırılarını sürdürerek yüz binlerce insanı göçe zorlamaktadır” denilen bildirgede, binlerce insanın göç yollarında, denizlerde katledildiği veya kaybolduğuna dikkat çekildi.
‘AVRUPA DEVLETLERİ MÜLTECİ HAKLARINI SÜREKLİ YOK EDİYOR’
20 yıl içerisinde 40 bini aşkın mültecinin sadece Akdeniz’de boğulduğu aktarılan bildirge, şu şekilde devam etti: “Mültecilerin haklarını düzenleyen, devletlere kendilerine başvuran mültecilere koruma yükümlülüğü getiren ve mücadele ile kazanılmış Cenevre Sözleşmesi ve diğer sözleşmeleri uygulamayan, çiğneyen Avrupa devletleri, mülteci haklarını sürekli yeni yasal değişikliklerle de yok ederken, pratik uygulamalarda mültecileri koruyan değil, insani olmayan uygulamalarla, saldırılarla, işkence ve cinsel saldırılarla, sınırdışı merkezlerinde gözaltında tutarak ve hızlandırılmış prosedürlerle, hukuka erişimi de engelleyerek sınırdışı etmektedir. 2020’de yapılan yeni Göç ve İltica Paktı’yla bu saldırılar derinleştirilmiştir.”
‘FRONTEX’İN ÇOK SAYIDA MÜLTECİ KATLİAMINDA SORUMLULUĞU VAR’
Avrupa Birliği sınırlarını korumak için kurulan Frontex’in çok sayıda mülteci katliamında sorumluluğu bulunduğuna işaret edilen bildirgede, “2023 yılında 2 binden fazla geri gönderme vakası vardır. Botlara bindirilen insanların botları delinerek denize itilmekte ve insanlar karşıya ulaşamadan ölüme gönderilmektedirler” denildi.
Mültecileri boğulmaktan kurtarmak için arama-kurtarma çalışması yapan demokratik kitle örgütlerinin çalışmalarının kriminalize edildiğine dikkat çekilen bildirgede, “Arama-kurtarma faaliyetinde kurtarılan insanların olduğu gemilerin yakın limanlara girmelerinin engellenmesi, denizde bekletilmesi ve uzak limanlara gönderildiğine vurgu yapan SEA-EYE, 2014’ten bu yana denizlerde kaybolan 30 bin kişinin kayıtlara geçtiğini ve gerçek sayının bunun çok üzerinde olduğunu belirtmiştir” ifadeleri kullanıldı.
‘MÜLTECİLER HAYATA SIFIRIN ALTINDA BAŞLIYOR’
Tüm bu badireleri aşarak bir ülkeye ulaşan insanların ise mülteci olarak hayata sıfırın altında başlamak zorunda olduğu belirtilen bildirgede, “Hiçbir yasallığın olmadığı koşullarda, gittikleri kurumlarda, sokakta, ırkçı söylemlerle, saldırılarla karşılaşılmaktadır” denildi.
Tüm bu sorunları kadınlar ve LGBTİ+ların daha fazla yaşadığına işaret edilen bildirgede, “Avrupa ülkelerinde mülteci düşmanlığı üzerinden yapılan politikalar, gelişen ırkçı ve faşist partilerin sorunların mağduru olan mültecileri sorunların kaynağı olarak gösteren propagandaları ve saldırıları mültecilere yönelik düşmanlığı artırmaktadır” denildi.
‘MÜLTECİLERE YÖNELİK POLİS ŞİDDETİ VE KATLİAMLARI SİSTEMATİKTİR’
Bildirge, şöyle devam etti: “Avrupa’nın birçok ülkesinde mültecilere yönelik polis şiddeti ve katliamları ırkçılığın sistematik bir biçimidir. Yabancı düşmanlığı ve ırkçı saldırılarla hareket eden kolluk güçleri, mültecileri ve göçmenleri kriminalize etmeyi, onları toplumdan izole etmeyi ve caydırmayı amaçlayan politikaların bir parçası olarak işlev görmektedir. Polis şiddeti, ırkçı yasalar ve politikalarla desteklenmektedir. Almanya’daki Yabancılar Yasası, Fransa’daki Göç Yasası gibi yeni dönemde güncellenen yasal uygulamalarla, ikamet zorunluluğu ve kamp sistemi, mültecilerin günlük yaşamlarını birer hapishaneye dönüştürmektedir. Bu sistem, mültecilerin hem fiziksel hem de psikolojik olarak baskı altında tutulduğu bir düzen yaratmıştır. Burjuva medya, mülteci düşmanlığını körükleyen en önemli araçlardan biri haline gelmiştir.”
SONUÇLAR
Ötekileştirilen ve hakları gasp edilen mülteci ve göçmenlerin ancak birbirine güvenebileceği ifade edilen bildirgede, bu nedenle örgütlenmenin ve birlikte mücadele etmenin önemine vurgu yapıldı. Bildirgede, Mülteci Konferansında ulaşılan diğer sonuçlar şu şekilde sıralandı:
“Ulusal ve uluslararası mülteci hakları ve sözleşmelerinin uygulanması için mücadele etmeliyiz.
Mülteci örgütleri bir araya gelerek ortak hareket etmeli, kamuoyu yaratabilecekleri uluslararası bir inisiyatif oluşturmalı ve bir iletişim aracı kurmalıdır. Bu merkezi iletişim aracı ve dayanışma ağlarının geliştirilerek merkezileşmesi, mültecilerin sorunlarını, yaşadıkları zorlukları, baskı ve şiddete karşı mücadele eden bir örgüt gibi işletilmelidir.
Mülteci kadınlar ve kamplarda yaşayan kadın ve LGBTI+lar için kadına yönelik şiddete dair şikayetlerin bilgisini merkezinde toplayacak, resmi kurumların müdahale önceliğini denetleyecek şikaayet merkezleri kurulmalıdır. Kadınların ulaşabilecekleri şiddet hattı kurulması talep edilerek, şiddet uygulayıcısı erkekler hakkında önlemler alınması sağlanmalıdır.
Kadınların sağlık hizmetlerine erişimini ve psikososyal desteklerini güvence altına almak için sağlık bakanlığına bağlı ‘mülteci kadın, çocuk, LGBTİ+ların sağlığı’ büroları kurulmalıdır.
Mülteciler olarak kriminalize edilmeye, saldırılara karşı mücadele ederken, politik mülteciler olarak mülteciliğin olmadığı, özgür ve eşitçe yaşayacağımız bir dünya için mücadelemizi sürdürmeliyiz.
Dayanışmamızı pekiştirmek, mücadele deneyimlerimizi birleştirmek için bu konferansları süreklileştirmeliyiz.”

Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler