Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

Hatimoğulları:8 Mart’ta alanlarda meydanlarda olalım

Dem Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Parlamento Kadın Grubu Toplantıs’nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 8 Mart vesilesiyle yapılan grup toplantısına; Barış Anneleri, HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, HDP Eş Genel Başkanı Sultan Özcan, Dem Parti bileşeni partiler, kadın örgütlerini eş başkanları, kadın belediye eş başkanları ile Kadınların Kurtuluşu, Barış İçin Toplumsal Girişim, ÖHD, ÇHD, KESK, DİSK, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Mor Dayanışma, Mimoza Kadın Derneği, Rosa Kadın Derneği, Van Star Kadın Derneği, Afet Yönetimi Dayanışma Derneği, İmece Ev İşçileri Sendikası, TJA ve diğer bazı kadın ve LGBTİ+ kurumlarının temsilcileri ve çok sayıda kadın katıldı.

Dem Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları konuşmasında şunları söyledi:

Asrın Çağrısı ile barışa ve demokratik topluma ulaşacağımıza inanıyoruz 

Bugün Türkiye’nin dört bir yanından gelen kadınlar bu salonu doldurdunuz. Rengarenk kıyafetlerle, rengarenk kimliklerle, rengarenk dillerle hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Bugün Türkiye’nin dört bir yanından; İzmir’den, İstanbul’dan, Adana’dan, Mersin’den, Muğla’dan, Antalya’dan, Konya’dan ve Ankara’dan gelen birçok kurum temsilcisi kadınla bir aradayız. Hûn bi xêr hatin, li ser seran li ser çavan hatin, ehlen wâ sehlen bikum. Sayın Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını konuştuğumuz şu günlerde, özellikle bugüne gelmemizi sağlayan ve çok ağır bedeller ödeyen, acıları yüreklerine oya gibi işlenmiş olan ama buna rağmen asla barış demekten vazgeçmeyen Barış Anneleri, bir kez daha hoş geldiniz, baş göz üstüne geldiniz. Değerli halklarımız, sevgili kadınlar; sözlerime başlarken Müslüman alemi için kutsal olan Ramazan ayını yaşadığımız bu günlerde, Asrın Çağrısı ile barışa ve demokratik topluma ulaşacağımıza olan inancımızı yineliyor, Ramazan ayının tüm dünyaya barış ve huzur getirmesini diliyorum. 

Selam olsun, binlerce yıldır erkek egemen sisteme karşı mücadele eden kadınlara!

Bugün 8 Mart vesilesiyle grup toplantımızı yapıyoruz. 1857’de New Yorklu 129 kadın işçi eşit işe eşit ücret mücadelesi verirken patron ve devlet tarafından çalıştıkları fabrika ateşe verildi ve 129 kadının bedeni küle döndü. Selam olsun, 8 Martları armağan eden New Yorklu kadın işçilere! Selam olsun, binlerce yıldır erkek egemen sisteme karşı mücadele eden kadınlara! Bugüne kadar bu mücadeleyi taşıyan bütün kadınlara selam olsun! Selam olsun, cezaevlerinde siyasi rehine olarak tutulan Figen Yüksekdağlara, Leyla Güvenlere, Ayşe Gökkanlara, Semra Güzellere! Buradan adını sayamadığım binlerce kadına selam olsun! Selam olsun Sakinelere, Sêvêlere, Pakizelere, Rozalara! Selam olsun Türkiye kadın hareketinin emektarı olan ve yakın dönemde yitirdiğimiz Sevim Belli’ye ve Şirin Tekeli’ye!

Bütün kadınlara sözümüz olsun ki bu acılı coğrafyada barışı yeşerteceğiz

Erkek egemenliğine karşı mücadelemiz kesintisiz bir biçimde bugüne kadar devam etti, bundan sonra da devam edecek. Kadın emeğinin sömürüsüne karşı, görünmeyen ev içi emeğin sömürüsüne karşı, kadın emeğinin hakkı için New York’ta katledilen kadınların mücadelesini büyüterek daha da ileriye taşıyacağız. Erkek devlet şiddetine, kadın katliamlarına, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim farklılıklarına yönelik saldırılara karşı kadınların mücadelesi sürüyor. Bölgemizde devam eden savaş ve çatışmalara karşı barış mücadelemiz sınırları aşarak devam ediyor ve büyüyor. Kadın devrimini Ortadoğu’ya armağan eden Rojavalı kadınlara buradan, Türkiye’den binlerce selam gönderiyorum. Mücadele tarihini bütün ağır bedellere rağmen ilmek ilmek günümüze kadar taşıyan bütün kadınlara sözümüz olsun ki bu acılı coğrafyada, bu topraklarda barışı yeşerteceğiz. Kadınların özgürce yaşayabileceği bir ülkeyi, bir coğrafyayı hep birlikte kuracağız. Bedenimiz, emeğimiz, kimliğimiz bizimdir diyerek mücadele ettik. Bu mücadeleye devam edeceğiz. Mutlaka kazanacağız, mutlaka kazanacağız.

Kadınların yaşamına müdahale eden politikalardan derhal geri adım atılmalıdır

Bizim mücadelemiz erkek egemen sisteme ve erkek egemen sistemi büyüten anlayışlara karşı olageldi. Bakın Türkiye’deki gelişmelere. İktidar, kadına yönelik erkek şiddetini önlemek için asla sahici adımlar atmadı. Kadınların sosyal ve siyasal haklarını, kazanımlarını güçlendirmek yerine 2025 yılını “Aile Yılı” ilan ettiler. Bu ilanın hemen ardından, kadınların doğurup doğurmayacağına, kaç çocuk doğuracağına reisli aile modeliyle karar vermeye kalktılar. Bu amaçla Nüfus Politikaları Kurulu ve Aile Enstitüsü kurdular. Bizler, aileyi korumak ve güçlendirmek adı altında kadının emeğine, bedenine, sağlığına ve tüm yaşamına müdahale eden politikalardan derhal geri adım atılmasını istiyoruz. Gebeliği engelleyici yöntemleri, kürtajı, hatta sezaryenle doğumu dahi anormal gösteren politikaları asla kabul etmiyoruz. Kadın bedeninden ve sağlığından elini çek ey iktidar! Bedenimizden elinizi çekin.

Kadına yönelik şiddeti önleme konusunda herkesi ciddiyete davet ediyoruz


Biz kadınlar biliyoruz ki en çok aile içerisindeki erkekler tarafından öldürülüyoruz. Kadınlar, en çok sevdikleri erkeklerden şiddet görüyor, sevdikleri erkekler tarafından katlediliyor. Fail ya abi ya baba ya eş ya da sevgilidir. Oysa biz kadınlar için kutsal olan kadınların yaşamıdır. Her gün 3 kadının katledildiği bu ülkede, muhalefetin ısrarıyla Meclis’te kurulan Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonunun başına kim getirildi? Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için komisyon, muhalefetin ısrarı ve talebiyle kuruluyor ama iktidar başına bir erkeği getiriyor. O erkek de kafasına göre gündüz kuşağı programından bilirkişiler getiriyor. Komisyonda o bilirkişilerin fikirlerine başvuruyorlar. Kadınlar açısından hayati önemdeki bu komisyonun amacına uygun bir biçimde çalıştırılmasını engelliyorlar. Biz can derdindeyiz, onlar magazin derdinde. İşte bu iktidarın anlayışı bu. Herkesi kadına yönelik şiddeti ve kadın katliamlarını önleme konusunda ciddiyete davet ediyoruz. En başta da bu ciddiyetsiz tutumu takınan iktidara bu çağrıyı yapıyoruz.

Erkek şiddetini önlemenin yol haritası çok açıktır: İstanbul Sözleşmesine derhal geri dönülmeli

Erkek şiddetini önlemenin yol haritası çok açıktır. Biz bunu sadece bu kürsüden dillendirmedik; biz bunu, alanlarda ve meydanlarda, Türkiye kadın hareketi ile Kürt kadın hareketinin el ele vererek yürüttüğü ortak mücadeleyle dillendirdik. Aynı zamanda her kadın vekilimiz parlamento kürsüsünde bunları dillendirdi. Nedir bu atılması gereken somut ve acil adımlar? Öncelikle çekildikleri İstanbul Sözleşmesine derhal geri dönülmelidir. 6284’ün her maddesi etkin bir şekilde hayata geçirilmelidir. Kadınlara dayatılan yoksulluk ve bütçelemede reva görülen sefalet anlayışından derhal vazgeçilmelidir. Kadınlar evde, iş yerinde, üniversitede ve sokakta, yani yaşamın her alanında çok yoğun bir ayrımcılığa maruz kalıyor. Mobbinge maruz kalıyoruz, ötekileştiriliyoruz kamusal alanda. Kamusal alanlarda şiddetin her türlüsünü yaşıyoruz. Nafakayı tartışmaya açmak yerine, ağır enflasyon ve yoksulluğun altında ezilen kadınların ekonomik güvenceye ve sosyal haklara kavuşmasının yol ve yöntemleri bulunmalıdır. Kadın mahpuslara yönelik siyasi baskıya, insanlık onuruna aykırı muameleye ve ağır insan hakkı ihlallerine derhal son verilmelidir. Yaşam hakkı ve özgürlüklerimiz başta olmak üzere bütün haklarımız için örgütleniyoruz, mücadele ediyoruz sevgili kadınlar. Bu salondaki tabloya baktığımda, Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanından gelen kadınlara baktığımda, biz ne kadar da çokuz diye düşündüm az önce. Evet, çokuz. Çokuz ve daha da çoğalacağız. Başaracağız, mutlaka başaracağız.

Kadın yoksulluğunu ortadan kaldıracak ekonomik politikalar hayata geçirilmelidir  

Türkiye’de ekonomik kriz kendisini her geçen gün daha da hissettiriyor. Özellikle biz kadınların yaşamını çok ama çok derinden etkiliyor. Kadın yoksulluğu sadece ekonomik bir sorun değildir; aynı zamanda kadınların eğitim, sağlık hizmetleri, sosyalleşme gibi temel haklardan yoksun kalmasına sebep oluyor. Özellikle engelli kadınlar ve mülteci kadınlar hem ekonomik krizin altında iki kat daha fazla eziliyor hem de sosyal yaşamda dışlanıyor, yok sayılıyor. Bunlar yetmiyormuş gibi, ekonomik krizle birlikte aile içi sorumluluk ve bakım yükü de kadınların sırtına daha çok yükleniyor. Kadınların gittikçe yoksullaşmasına sebep olan bu muhtaçlık politikalarına son verilip, kadınların ekonomik özgürlüğünü temel alan kapsayıcı ve cinsiyet eşitlikçi ekonomik politikaların ve planlamaların hayata geçirilmesi gereklidir, elzemdir. Kadınların yoksulluğuna ve birçok soruna el atmak isteyen belediyelerimize kayyım atadı bu iktidar. Bugün aramızda yerlerine kayyım atanmış belediye eş başkanlarımız da var. Sizlerin huzurunda onlara bir kez daha hoş geldiniz diyorum. Sizler bizim seçilmişlerimizsiniz. Sizler bizim onurumuzsunuz, sizler halkın gururusunuz. Bu iktidar görevden el çektirmiş olsa da sizler bizim belediye eş başkanlarımızsınız.

Kayyımlar gidecek; kadınlar ve halk kalacak, seçilmişler kalacak

Her şeyden önce kadınların iradesinin gaspı demektir kayım. Kadınların siyasette ve yerel yönetim mekanizmalarında dışlanması demektir. Yerelde yaşayan kadınların haklarına ve yaşamlarına müdahaledir. Yerel yönetim hizmeti almalarına müdahale demektir. Eş başkanlığa ve eşit temsiliyete müdahale etmektir. Demokratik, ekolojik ve özgürlükçü yerel yönetim modelimize müdahale demektir. Biz kadınlar, kayyım rejimini kadın kazanımlarına yönelik en büyük saldırı biçimlerinden biri olarak görüyoruz. Asla kabul etmedik, etmeyeceğiz. Nasıl ki yaşamımıza, emeğimize ve bedenimize sahip çıkıyoruz, irademize de seçme ve seçilme hakkımıza da sahip çıkacağız. Bunun da mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Kayyımlar gidecek; kadınlar ve halk kalacak, seçilmişler kalacak!

“Kadın Özgürlük Mücadelesiyle Barışı Örgütlüyoruz” şiarıyla meydanlarda olacağız

Biz kadınlar, erkek egemen anlayışa sahip iktidarlara ve devlet anlayışına asla rızalık göstermiyoruz, kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Düşüncelerimiz, kıyafetlerimiz, milliyetimiz, dilimiz, mezhebimiz farklı olabilir değerli kadınlar. Farklı kültürlere sahip olabiliriz, farklı dilleri konuşuyor olabiliriz. İnançlarımız farklı olabilir. Hepsine evet ama bütün kadınların çok güçlü bir ortak noktası var. Nedir o biliyor musunuz? Kadın olmak. Kadın olmak en güçlü paydadır, en birleştirici paydadır. İşte bundan dolayı ortak mücadele etmeliyiz. Unutmayalım ki kadınlar birlikte güçlüdür. 8 Mart’ta hep birlikte alanlarda, meydanlarda olacağız. Türkiye kadın hareketi, feministler ve Kürt kadın hareketi el ele verip Türkiye’nin dört bir yanını mora boyayacağız. Kadın Meclisimiz, “Kadın Özgürlük Mücadelesiyle Barışı Örgütlüyoruz” şiarıyla alanlarda, meydanlarda olacak. Bütün kadınlar olarak o gün ne iş yerinde ne de evimizde olalım; alanlarda, meydanlarda, 8 Mart direnişlerinde olalım. Buradan çağrımızı yineliyoruz: Kadın, Yaşam, Özgürlük diye haykırmak için alanlarda olalım. Mar’a, heya, horriyye diye haykırmak için alanlarda olalım. Jin Jiyan Azadî’yi haykırmak için 8 Mart’ta alanlarda meydanlarda olalım.

Öcalan yaptığı çağrıyla Türkiye ve Ortadoğu’da barışın ve demokrasinin kapılarını ardına kadar açtı

Sevgili kadınlar, 27 Şubat günü Sayın Abdullah Öcalan ile oldukça anlamlı, tarihi ve derinlikli bir görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmede Sayın Öcalan, halkların özgürlük mücadelesine ve özellikle kadınların onurlu direnişine olan güçlü inancını bir kez daha ifade etti. Sayın Öcalan şunu çok net olarak söyledi: “Yeni dönemin temel şifresi demokratikleşme mücadelesidir. Demokratikleşme mücadelesinin devrimci öznesi kadınlardır. Demokratikleşmenin, devrimci olmanın, sosyalist olmanın ilk şartı kadın meselesine özgürlükçü yaklaşmaktır”. “Tarihin en derin sömürüsüne maruz bırakılan kadınlarla eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelemizi taçlandıracağız” dedi. Kadın özgürlük mücadelesinin yarattığı büyük umudun ve kararlılığın altını çizen Sayın Abdullah Öcalan, tüm kadınlara en içten selam ve saygılarını gönderdi. 27 Şubat 2025’te bütün dünya, tarihi bir ana tanıklık etti. Sayın Abdullah Öcalan, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısıyla Türkiye ve Ortadoğu’da barışın ve demokrasinin kapılarını ardına kadar araladı. Bu çağrı, asrın barışı ve çözümü için en güçlü zeminini sağlamıştır. Artık korkuların, kaygıların, sendromların değil; demokrasi, eşitlik, adalet ve özgürlük taleplerinin yaşamlarımızı belirleyeceği bir döneme girmeye yakınız. Bu dönem, kimsenin birbirine üstünlük sağlayacağı bir dönem değildir. Herkesin eşit ve adil bir yaşamı paylaşacağı demokratik bir zamandır. 

Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının en önemli muhataplarından olan TBMM hızla demokratik siyaset ve hukuk alanını genişletmelidir

Buradan 85 milyon yurttaşımıza seslenmek isterim: Sayın Öcalan Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile bir asrı cesaretle kapatmıştır. Yeni dönemin kapılarını aralayan barış ve demokrasi manifestosunu bütün dünya kamuoyuyla paylaşmıştır. Bu manifestonun muhatabı sadece kendi örgütü olan PKK değildir; aynı zamanda devlettir, iktidardır, toplumun kendisidir ve muhalefetin tamamıdır. Barış Ve Demokratik Toplum Çağrısının en önemli muhataplarından biri de şu an çatısı altında konuştuğumuz TBMM’dir. Parlamento hızla demokratik siyaset ve hukuk alanını genişletmelidir. Barış ve demokrasiyi büyüterek darbe mekaniğinin tarihe karışmasında kurucu ve tarihsel bir rol üstlenmelidir. Bakın Sayın Abdullah Öcalan asrın çağrısında ne dedi: “Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip demokratik anlamda örgütlenmeleri ve her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik ve siyasal alanın mevcudiyeti ile mümkündür. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir”. 

Sayın Öcalan’ın çağrısıyla Ortadoğu ve Türkiye’deki tüm dinamikler kazanacak

Çağrı metninde özellikle bu vurguları yapmıştır. Türkiye’nin önümüzdeki süreçte temel mücadele dinamiği demokrasidir, adalettir, özgürlüktür. Emin olun ki iktidar, muhalefet ve toplum Asrın Çağrısını yerine getirdiği an sadece Kürt halkı değil, bütün Türkiye halkları ve inançları hep birlikte çok büyük kazanacaktır. Sayın Öcalan’ın çağrısıyla Ortadoğu ve Türkiye’deki tüm dinamikler kazanacak; Türkiye mutlaka ve mutlaka barışa kavuşacaktır. Sayın Öcalan’ın yaptığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısına dünyadan, bölgeden ve Türkiye’den tarihte eşine az rastlanan bir destek var. Devasa bir destek var. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Almanya Başbakanı, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü, Avrupa Birliği Dış Politika Sözcülüğü ile İngiltere, Almanya, İran, Irak ve Suudi Arabistan Sayın Abdullah Öcalan’ın çağrısına çok güçlü bir destek verdi. Gelen desteklerin bir kısmını daha paylaşmak istiyorum. Aynı zamanda Avrupa’daki sol partilerin çatı örgütü Avrupa Sol Partisi ve sosyal demokratların çatı partisi Avrupa Sosyalist Partisi de güçlü bir destek açıklaması yaptı. Kürt halkının önemli liderlerinden Sayın Mesut Barzani, Neçirvan Barzani, Kubat Talabani, Mesrur Barzani, Bafil Talabani, Selahattin Bahadin ve Ali Bapir’in destekleri hem Kürt ulusal birliği ve hem de barış için büyük katkılar içermektedir. Yurt içinde de bu sürecin başlatıcısı olan Sayın Devlet Bahçeli, ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ismini sayamadığım çok sayıda siyasi aktör bu sürece destek açıklaması yaptı. Bileşenlerimiz, sol sosyalist ittifaklar ve yapılar, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri, birçok halktan ve inançtan çok sayıda kişinin çok açık destek açıklamaları oldu. Bu hakikaten tarihi bir destektir. 

Adım atma sırası devlet ve iktidardadır

PKK de yaptığı açıklamada Sayın Öcalan’ın çağrısına uyacağına kamuoyuna deklare etti. PKK’nin Sayın Öcalan’ın çağrısına harfiyen uyacağına dair yaptığı açıklama ve tüm güçlerine ateşkes çağrısı yapması bizlerin barış umudunu büyütmüştür. Bu umudu kalıcı hale getirmek için PKK’nin kongresini gerçekleştirebileceği bir çatışmasızlık zemininin acil bir biçimde oluşturulması gerekiyor. Sınır ötesi operasyonların acilen durması gerekiyor. PKK ateşkes ilan etti, aynı şekilde buradan sınır ötesine gerçekleşen bütün askeri operasyonların durması ve bu zeminin oluşması çok önemli. Şimdi, bu sürecin toplamı bakımından adım atma sırası ve sorumluluk iktidar ve devlettedir. Her bir destek açıklaması, bu ülkede 100 yıldır yanan ateşe su dökmektir; ülkenin demokratikleşmesine eşsiz katkılar sunmak demektir. Ne mutlu demokratik çözümden yana olanlara, ne mutlu barış için mücadele edenlere, ne mutlu insanca ve demokratik yaşam diyenlere! Ne mutlu sizlere, ne mutlu bizlere, ne mutlu barışa olan inancını hiç yitirmeyen bütün kadınlara!

Medyada barış ve demokratik çözüme katkı sağlayan bir dil olması çok önemli

90’lı yıllardan bu yana 600’den fazla çatışma-çözüm deneyimi yaşandı. Bu deneyimlerden başarıya ulaşanlar, siyasi ve hukuki düzenlemelerle zemini oluşturulmuş olan süreçlerdir. Bu çağrıya dünya ölçeğinde de bir teveccüh var. Barış ve çözümün ihtimali dahi Türkiye, Ortadoğu ve bütün dünyada bir heyecan yaratmış durumda. Hal böyleyken barış iklimini daha da büyütmek yerine, sürecin ciddiyetinden uzak bir dilin kullanılmasının hiç kimseye faydası yoktur. Benzer anlamda medyadaki dilin de barış ve demokratik çözüme katkı sağlayan bir dil olması çok önemlidir. Çünkü barışı önce dilimizde inşa edeceğiz. Bu konuda da medyaya ve basın emekçilerine çok büyük bir görev düşmektedir. 

Sayın Öcalan’ın çağrıyla yaptığı başlangıcı demokrasiyle taçlandırmak bizim elimizde

Evet Sayın Erdoğan’ın bu süreci sahiplenmesi çok önemlidir. Ancak Türkiye’nin demokrasisi için, bu ülkede barışın tesis edilmesi için söz yetmez; eylem ve icraat da gereklidir. Eylem ve icraat, doğal olarak devleti yöneten icra makamından, yani Sayın Cumhurbaşkanından beklenir. Çatısı barış umudu ve demokrasi olan bu sürecin zemini, demokratik siyaset ve hukuk olmak zorundadır. Sayın Öcalan Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile demokratik cumhuriyetin inşası için çok güçlü bir başlangıç yapmıştır. Bu başlangıcı büyütüp geliştirmek ve demokrasiyle taçlandırmak bizlerin elindedir. Geçmiş deneyimlere bakıp zor diyen bazı sesleri de kulaklarımızda işitiyor gibiyiz. Evet hiçbir şey kolay değil ama asla imkansız değil. Barış uğruna verdiğimiz mücadeleye, demokratik cumhuriyet için bu coğrafyada verdiğimiz mücadelemize güveneceğiz. Örgütlü mücadelemize güveneceğiz. Barış umuduna güveneceğiz. Tarihsel bilgi, birikim ve deneyimlerimize güveneceğiz. Biz kadınlar en çok da kendimize güveneceğiz bu barış sürecinde. 

Barışı ve demokrasiyi inşa etmek zayıfların değil cesurların işidir

Sayın Öcalan barış için, yaptığı çağrı için daha fazla çalışmak ve daha fazla emek vermek istiyor. Bunun için de, kendisi de ifade etti görüşmemizde, her kesimin çok büyük bir çabasına ihtiyaç var. Öcalan’ın özgür yaşam ve çalışma koşulları oluşturulmazsa kendisi bu katkıyı vermekte zorlanır. O yüzden Sayın Öcalan’ın özgür yaşam ve çalışma koşulları hızla oluşturulmalıdır. Atılacak acil adımlardan biri de bu sürecin yasal ve hukuki adımlarının atılmasıdır. Sayın Öcalan’ın, Kürt sorunun çatışma ve şiddetten arınabilmesi için demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınması vurgusunun altını bir kez daha çiziyoruz. Hepimiz bilmeliyiz ki demokratikleşme asla bir zayıflık değildir. Barış zayıfların işi değildir; barış cesurların işidir, güçlülerin işidir. Demokrasiyi inşa etmek cesurların, güçlülerin ve örgütlülerin işidir. Demokratikleşme ve barış bir siyasi pazarlık konusu olamayacak kadar değerli ve önemlidir. Siyasetler üstüdür. Güncel politik gelişmelerin de üstündedir. Bunu bütün Türkiye kamuoyu böyle bilmelidir. En temel insan hakları ve halkların en temel hakları asla pazarlık konusu yapılamaz, yapılmamalıdır. Bu süreç bir yenme-yenilme süreci değildir. Herkesin kazanacağına olan inançla ve özgüvenle adım attığı bir adımlar zinciridir. Kürt halkının varlığı, anadilinde eğitim hakkı, Aleviler başta olmak üzere bu ülkede yaşayan bütün farklı halklar ve inançların eşitliğinin sağlanması ve yerel demokrasinin esas alınması acil demokratik çözüm görevi olarak önümüzde durmaktadır. Bununla ilgili atılacak adımlar herkesi rahatlatacaktır. 

Öcalan’ın dediği gibi “Demokrasi insanların ağzını özgürce açma sanatıdır”; artık Türkiye’nin konuşma zamanıdır

Sayın Abdullah Öcalan görüşmede çok güzel bir söz kullandı: “Demokrasi insanların ağzını özgürce açma sanatıdır”. Artık Türkiye’nin konuşma zamanı, artık toplumun kendini özgürce ifade etme zamanı”. Biz de diyoruz ki 100 yıllık kapatılan ifade kanalları açılınca demokrasinin zemini güçlenir. Demokratikleşme bu ülkenin geleceğinin sigortasıdır. Demokratik uzlaşı ve özgür siyaset gelecek kuşaklara bırakacağımız en önemli ve en temel mirastır. Gelin, yarınlarımızı hep birlikte kuralım.

Bizler barış yolunda adımlarımızı düşe kalka değil koşarak atacağız

Buradan Türk halkına seslenmek isterim. Bu gelişmelerin barışla ve çözümle nihayetlenmesi zannetmeyin ki sadece Kürt halkına yarayacak. Kafalarımız karışık, yaşadığımız kimi tedirginlikler var. Çünkü bugüne kadar yaşanan bu süreçlerde resmi devlet ideolojisinin kurduğu sistem kafaların karışmasına sebebiyet vermiştir. Ama emin olun ki burada Kürt halkı kadar Türk halkı ve bu coğrafyada yaşayan diğer bütün halklar kazanacak. Bu bütün halkların ortak yaşam başarısının altına imza atmak olacak. Hepimiz kendi dilimiz ve inancımızla özgür yaşayabileceğimiz bir düzenin inşası olarak okunmalıdır bu süreç. Bölmek ve bölünmek kaygısını büyütenler, savaştan ve çatışmalardan beslenenlerdir. Demokrasi ve eşitlik, hakların alınması hiçbir halkı bölmez. Her halkın birbirine karşı saygısını, sevgisini ve birlikteliğini büyütür. Bir çağ kapanıp başka bir çağ açılırken, biz DEM Parti olarak bu demokratik dönüşümü esas alan ortak bir geleceği kurmak için hazırız, kolları sıvadık. Bizler barış yolunda adımlarımızı düşe kalka değil koşarak atacağız. Toplumsal uzlaşı ve demokratik çözüm irademizle herkesin kendisini ifade edebileceği eşit haklara sahip olduğu barışçıl bir toplumsal bir düzeni kurmak bizlerin iradesiyle mümkündür. 

Mücadeleleriyle büyük bir barış ağacı etrafında bizleri birleştiren Barış Annelerinin önünde saygıyla eğiliyorum 

Sevgili Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi barış ağacına bir damla su verme zamanı. Onlarca yıllık mücadelesiyle barış tohumunu fideye dönüştüren, büyük bir barış ağacı etrafında bizleri birleştiren, derleyip toplayan, en ağır bedelleri ödeyen Barış Annelerinin önünde saygıyla eğiliyorum. Bu sürecin en önemli sahipleri sizsiniz Barış Anneleri. Onlarca yıllık mücadeleyi veren, ağır bedeller ödeyen kadınlar sizlersiniz. Sözlerime son vermeden önce çok kıymetli Barış Annelerinin sözlerine kulak verelim isterim. “Savaş değil barış istiyoruz, artık bahar gelsin. Asker annelerine de sesleniyoruz, acılarımız arasında bir fark yok. Onlar da barış istediklerini her yerde haykırsınlar. Bundan sonra tabutları kucaklamayalım” diyor Barış Anneleri. Anneler, çocuklarımızın tabutlarını değil çocuklarımızı ve birbirimizi kucaklayalım diyor. Bundan daha insani ve kutsal bir istek olabilir mi? Bu, hepimizin ortak talebidir. Şimdi artık anaların ortak isteğiyle, gençlerin sevinçleriyle, halkların ve inançların ortak iradesiyle ufukta demokrasi ve barış var. 

Newroz ateşini barış ve demokratik toplum için hep beraber harlayacağız

Bu duygu inanç ve bilinçle, kadınlar olarak 8 Mart’ta alanlarda buluşacağız. Hem bedenimiz hem emeğimiz hem kimliğimizin hakları için hep birlikte orada olacağız. Aynı zamanda Sayın Abdullah Öcalan’ın yaptığı bu çağrıya sahip çıkmak için 8 Mart’ta alanlarda, meydanlarda olacağız. Ve önümüzdeki günlerde Newroz mitinglerinde olacağız. Newroz ateşini, barış ve demokratik toplum için hep beraber harlayacağız. Demirci Kawaları hatırlayacağız ve zalimlere karşı mazlumların verdiği mücadelenin başarısıyla bu süreçlerin taçlanması için, en önemlisi de barış ve demokrasinin inşası için Newroz alanlarında her zamankinden daha fazla kalabalık olacağız. Kadınlarla, analarla hep beraber Newroz ateşini barış ve demokrasi için harlayacağız. Hepinizi bir kez daha sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Barış Annesi Tenzile Baydar: 45 senedir biz bu zamanı bekliyorduk, barış için her şeye varız 

Dayikên ezîz, delal û dilbirîn hûn li ser çavan hatin dayikino. Sevgili Barış Anneleri, 45 senedir biz bu zamanı bekliyorduk. Sayın Öcalan bu müjdeyi bize verdi. Biz de Sayın Öcalan’a söz veriyoruz: Barış Anneleri elini bu taşın altına koyacak her zamanki gibi. Her şeye varız barış için. Sayın Erdoğan ve Bahçeli de elini uzattı. Onlara da teşekkür ediyorum. Beklentilerimiz çok. Artık bir anne olarak evlatlarımızı torbalara, kartonlara koyup kucağımıza almak istemiyoruz. Asker annelerine de sesleniyoruz: Biz hepimiz anneyiz. Gerilla annesi annedir, asker annesi annedir, polis annesi yine annedir, acı çeken annedir. Bu fırsat elimize geçmiş. Bütün annelere sesleniyoruz, yalnızca Kürt annelerine değil. Artık toprağın altını doldurduk. Asker öldü, gerilla öldü, sivil öldü, cezaevleri doldu. Ama Sayın Öcalan barış sürecini ilan etti. Ben buradan bütün asker annelerine sesleniyorum. Gelsinler bizim elimizi tutsunlar. El ele, omuz omuza biz bu süreci yürütelim. Gerçekten çok ihtiyacımız var. Anneler çok acı çekmiş. Her annenin ya evladı ağır hapis cezası yemiş ya da toprağa vermiş çocuğunu. Bizim çocuklarımız öldü. Asker anneleri siz taziye kurdunuz ama biz taziye bile kuramadık. O anneler acılarını içlerinde yaşadılar. Çocuğum ölmüş diyemediler. Onun için bu süreç bizim için çok önemlidir. Ben Sayın Bahçeli’ye çok teşekkür ediyorum, barış elini uzattı. Sayın Cumhurbaşkanı bizim Barış Annelerinin sesini duysun. 

Barıştan yana hiçbir zaman susmayacağız


Elhamdülillah şu mübarek günde 45 senedir anneler barış diyor. Çocukları öldü, barış dediler; cezaevlerin girdiler, barış dediler; şiddet gördüler, barış dediler. Biz gene barış diyoruz. Son nefesimize kadar barış diyeceğiz. Meclis’ten sesleniyorum: Bizim ülkemiz çok güzel bir ülkedir, kan dökülmesin. Annelerinin gözyaşlarına kurban olurum. Asker annesinin de gözyaşlarına kurban olurum. Gerilla annesine de kurban olurum. Ana anadır, anaların hiçbir ayrımı yoktur. Bütün annelere sesleniyorum: Bu süreci güzel değerlendirelim. Asker annesi, polis annesi gelsin el ele 8 Mart’ı beraber kutlayalım. Barış Anneleri olarak biz bunu istiyoruz. Barış Anneleri o kadar güçlü ki hiçbir zaman susmadık, susmayacağız. Barıştan yana hiçbir zaman susmayacağız. Acımızı içimizde yaşadık. Evet, büyük acılar yaşadık. Ama barış dedi mi bütün Barış Anneleri ayakta. Ben 8 Mart’tan dolayı Sayın Öcalan’a da teşekkür ediyorum. Bu fırsatı bize verdiği için. Sayın Tayyip Erdoğan’a da Sayın Bahçeli’ye de teşekkür ediyorum. Ne kadar güzel bir süreç önümüzde var. Bütün acılı anneleri kucaklıyorum. Asker annelerini, polis annelerini kucaklıyorum. Ana doğurandır, ana büyütendir, ana okutandır, ana tarlada çalışandır, ana barıştır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütün kadınların 8 Mart’ını kutluyorum. 

İMECE Ev İşçileri Sendikası Başkanı Milnure İnal: Bütün ev işçilerini örgütlenmeye davet ediyorum

Bir ev işçisi olarak bu kürsüden konuşuyorum. Günlerce temizliğe gittim, bakıcı olarak çalıştım. 2009’da temizlik yaparken, cam silerken üçüncü kattan düştüm. Ölümden döndüm, bakıma muhtaç kaldım. Yıllar sonra İMECE ile tanıştım. Mahkemeye başvurdum ama hakim “Senin yaşadığın iş kazası değil” dedi. Yasalar karışık ve birbiriyle tutarsız. Eğer bir otelde bir gün çalışıp camdan düşseydim iş kazası olacaktı ama ev işçisi olduğum için sayılmıyorum. Dosyam hala Yargıtay’da. Bu haksız ve adaletsiz kararın bozulmasını umut ediyorum. Meclis’in 10 gün yasa ayrımını kaldırmasını istiyoruz. Biz temizlikçiler ve bakıcılar merdiven silerek ekmeğimizi kazanıyoruz. Çocuklarını bırakıp başka memleketlerden yatılı bakıcı olarak gelen göçmen ev işçileri, hepimiz ev işçisiyiz. Çalışırken iş kazası geçiriyoruz. Meslek hastalığına yakalanıyoruz. Fatma ve Gülnora camdan düşerek hayatını kaybetti. Geçen ay Batman’da cam silerken camdan düşüp yaşamını yitiren ev emekçisi Ayşe’yi de saygıyla anmak istiyorum. Bütün kadınlara sesleniyorum: Yükseklerde çalışmak iş güvenliği gerektirir. Cama çıkmayın. Hiçbir şey yapamıyorsanız bırakın camlar kirli kalsın. Göçmen ev işçisi Nadire Kadirova bir milletvekilinin evinde, onun silahından çıkan şüpheli kurşunla öldü. Nadira’yı da saygıyla anıyorum. İş cinayetleri ve kadın cinayetleri neden cezasız kalıyor? Bu cezasızlığa son verilsin istiyoruz.

ILO C189 ve C190 imzalansın, uygulansın


Ev işi, iş; ev işçisi, işçidir. Türkiye’de yaklaşık 1 milyon, dünyada yaklaşık 80 milyon ev işçisi var. Bizler dünya ev işçileri olarak birleştik. 2011’de İLO C189 Ev İşçilerine İnsana Yakışır İş Sözleşmesini kabul ettirdik. Bugün 38 ülke imzaladı. Sayısız kampanya yaptık. Ev işçileri iş yasasına alınsın, İLO C189 imzalansın ve uygulansın. ILO C190 Çalışma Yaşamında Şiddete Son Sözleşmesi de imzalansın ve uygulansın. İstanbul Sözleşmesi de bizleri koruyordu. İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz.

Pahalılığın sorumlusu da suçlusu da biz değiliz


Bir de sosyal medyada karşılaşıyoruz. Ev işçileri çok ücret alıyor, temizlikçiye yemek verilmeli mi diyorlar. Bu sözleri sarf edenleri Şimşek’e havale ediyoruz. Biz çok ücret almıyoruz. Enflasyonun, zamların sorumlusu biz değiliz, işçiler değil. Market fiyatlarını kıyaslıyorsanız ücretimizi de Almanya ve İngiltere ücreti ile kıyaslayın. Göreceksiniz ki onların bir buçuk saatlik ücretiyle biz sabahtan akşama kadar çalışıyoruz. Yani pahalılığın sorumlusu da suçlusu da biz değiliz. Kürsüyü bize ayıran DEM Parti Kadın Meclisine yürekten teşekkür ediyoruz. Bizler külkedisi değil ev işçisiyiz, toz bezi değil ev işçisiyiz. Bütün ev işçilerini örgütlenmeye davet ediyorum. Yaşasın 8 Mart! Yaşasın Ev İşçilerinin Örgütlü Mücadelesi! Jin Jiyan Azadî! 

Kadın tutsakların cezaevinden gönderdiği mektup: Baskıya, şiddete, heteroseksizme, ekolojik talana, halklar ve inançların inkarı üzerine kurulu politikalara cevabımız bir arada, eşit ve özgür bir yaşam mücadelemizdir

Türkiye’deki pek çok toplumsal kesimi kapsayan demokrasi, özgürlük, eşitlik, kadın mücadelesi ve LGBTI+ hareketini içeren tutuklama dalgasının toplumsal muhalefeti baskılama ve sindirme politikalarının devamı olduğunu biliyoruz. Yan yana bulunduğumuz bu bileşke tam da HDK fikriyatında buluşanlardır. Baskıya, şiddete, heteroseksizme, ekolojik talana, halklar ve inançların inkarı üzerine kurulu politikalara cevabımız bir arada, eşit ve özgür bir yaşam mücadelemizdir. HDK Kadın Meclisimize, tüm kadın yoldaşlara, dostlara kucak dolusu selam ve sevgiler. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun!

4 Mart 2025

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir