Hasan Hüseyin Korkmazgil: Sevda ve Kavganın Şairi

Türkan Doğan
Onun şiiri, sadece bir anlatı değil, bir çağrıdır. Korkmadan, susmadan, yılmadan yürümenin çağrısıdır. Çünkü bilirdi ki, umut da tıpkı ekmek gibi bölüşülerek büyür. Ve sevda, en çok kavgada sınanır.
Toprak kadar bereketli, rüzgar kadar asi, su kadar derin bir insandır Hasan Hüseyin Korkmazgil. Onun dizeleri, alın terinin, nasırlı ellerin, fabrikaların ve tarlaların iç çekişiyle yoğrulmuştur. Sadece kelimelerle değil, yüreğiyle de devrimciydi. Ve bu yüzden, ömrü boyunca hem sevdanın hem de mücadelenin yükünü omuzladı.
Ama bu yükü taşırken asla yalnız değildi. Yanında, onunla aynı gökyüzüne bakan, aynı türküyü söyleyen, aynı acıyı paylaşan biri vardı: Azime.
Azime, yalnızca bir eş değil, Hasan Hüseyin’in en büyük dayanağı, en vefalı yoldaşıydı. Sevgisi, sabırdan dokunmuş ince bir atkı gibi şairin omuzlarına dolandı; fırtınada üşümesin, hüzünde ümitsizliğe düşmesin diye. Onlar, aşkı ve kavgayı yan yana büyüttüler. Yoksulluğu, sürgünü, açlığı birlikte göğüslediler. Ama en çok da umudu bölüştüler.
Zaman, Azime’nin avuçlarında bir güvercin gibi çırpınırken, o hep sessiz bir bilgelikle bekledi, sarmaladı, iyileştirdi. Şairin dizelerinde sevda varsa, orada Azime’nin dokunuşu vardı; eğer bir mısra direnişe kalkıyorsa, onun gölgesi de o mısranın içinde duruyordu.
Bir zindan kapısının ardında da, uzak şehirlerin soğuk gecelerinde de Hasan Hüseyin’in en büyük dayanağı hep oydu. Şairin kelimeleri nasıl halkına adanmışsa, Azime de tüm varlığıyla Hasan Hüseyin’e adanmıştı. O, bir şiirin gövdesindeki en sağlam dizedir; ne rüzgar onu devirebilir ne zaman onu silebilir.

Ve belki de en güzelini Hasan Hüseyin söylemişti, Azime’nin sevgisini ve yol arkadaşlığını anlatırken:
“Acıyı bal eyledik, ekmeği bölüşerek
Kardeş olduk, yoldaş olduk…”
Şiiri yalnızca estetik bir oyun olarak görmedi. Ona göre şiir, halkın dilinde büyüyen bir çığlıktı. Aç kalmış çocukların gözyaşı, köyden kente göçenlerin yorgunluğu, grevdeki işçinin yumruğuydu. O, fabrikaların çatısında rüzgârla savrulan bir pankart, bir tütün işçisinin mendiline sinmiş alın teriydi.
Hapishaneleri de gördü, sürgünleri de. Ama dört duvar arasında bile kelimeleri zincire vurulmadı. Çünkü kelimeler, onun için bir kurtuluş türküsüydü. O türküyü, yoksul sofralarında, kahvehane köşelerinde, gece vardiyalarında ter döken emekçilerin dilinden eksik etmedi. Ve tüm bunlar olurken, Azime hep onun yanındaydı. Şairin yüreğini koruyan, ona güç veren, sevgisiyle saran Azime…
“Hangi bayrak yere düşerse düşsün
Ellerimizdedir gökyüzü hâlâ…”
Onun şiiri, sadece bir anlatı değil, bir çağrıdır. Korkmadan, susmadan, yılmadan yürümenin çağrısıdır. Çünkü bilirdi ki, umut da tıpkı ekmek gibi bölüşülerek büyür. Ve sevda, en çok kavgada sınanır.
Azime ile birlikte yürüdüğü yollar, yalnızca ayak izleriyle değil, aşkın ve direnişin iziyle doluydu. Onların hikâyesi, birbirine omuz veren iki yüreğin hikâyesiydi. Ve belki de asıl zafer, ne sürgünlerde ne mahpushanelerde kaybolmamalarıydı. Gerçek zafer, birbirlerinin gözlerinde her zaman aynı umudu bulmalarıydı.
Bugün, Hasan Hüseyin’in dizeleri hala tarlalarda yankılanıyor, grev çadırlarında fısıldanıyor, duvar diplerinde, okul sıralarında, fabrika bacalarında soluk alıyor. O, öldüğünde bile yenilmedi. Çünkü halkının kalbinde bir dize olarak, bir direniş bayrağı olarak yaşamaya devam ediyor.
Ve şimdi, tam da burada, ona selam olsun diyen herkesin yüreğinde bir dize kıpırdanıyor:
“Kavganın ortasında, sevdanın peşinde
Öyle bir türkü tutturdum ki dostlar,
Bizi öldüremez artık hiçbir şey…”

Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler