Koçyiğit’ten AKP Sözcüsüne: Fail kabinede yanınızda oturuyor, gereğini yapın

Dem Partä Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Koçyiğit, şunları söyledi:
”Katliamlarda adalet sağlanamadığı için yenilerinin yaşanmasına kapı aralanıyor
Değerli basın emekçileri, bugün haftanın ilk günü ve ne yazık ki acı bir başlıkla basın toplantımıza başlıyoruz. 21 Ocak salı günü bütün Türkiye’nin de tanıklık ettiği şekilde 11 saat süren bir yangının sonunda Grand Kartal Otel’de 36’sı çocuk 78 canımızı yitirdik. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum. Halihazırda hastanede tedavileri devam edenlere de acil şifalar diliyorum. Bu kayıpların sadece birer rakam olmadığını, her birinin bir can, bir evlat, bir anne, baba, kardeş, yaşam, bir mücadele olduğunun altını çizmek istiyoruz. Söz kurmak gerçekten çok zor. Çünkü her seferinde ülkede yitip güden binlerce canımız oluyor. Biz buradan gelip söz kuruyoruz ama halihazırda önlem alması gerekenler, insanı yaşatma sorumluluğu olan iktidarın hiçbir şekilde bu sorumluluğu almadığını görüyoruz. Bu anlamıyla bu ülkedeki bütün halkın her birimizin en büyük talebinin adalet olduğunun altını çizmek gerekiyor. Evet, adalete ulaşamadığımız için, bütün bu katliamlarda, facialarda adalet sağlanamadığı için ne yazık ki yenilerinin yaşanmasına da kapı aralanmış oluyor. Bu süreçte şeffaf ve güvenilir bir şekilde soruşturmanın yürütülmesi çok önemliydi. Ama ilk dakikadan itibaren buna dair güvenimiz yerle yeksan oldu. Çünkü çok kısa bir sürede basın sansür edildi, gizlilik kararı alındı, yayın yasağı getirildi. Süreç hem kamuoyundan hem toplumdan hem de Türkiye halklarından kaçırılmak istendi.
Krizin sebebi halkın yaşamını, güvenliğini, sağlığını hiçbir şekilde gözetmeyen iktidar
Bütün bu politikaları ve felaketleri neden yaşıyoruz? Çünkü iktidar politikasının temelinde aslında insan yaşamı yok. İnsanı yaşatmak, doğayı korumak, gerçek anlamda insanın refahına yönelik hiçbir bakış açısı yok. Varsa yoksa rant ve talan, sermayeyi yandaşı palazlandırmak üzere bir politikanın olduğunu görüyoruz. İçinde insan olmadığı için de herşey felakete dönüşüyor. Çok basit önlemlerle insanlar yaşatilabilecekken önlem alınmadığı için ne yazık ki canlar aramızdan yitip gidiyorlar. O anlamıyla Bolu’daki meseleyi sadece bir yangın olarak değil bir sistem krizi, yönetememe olarak görmek gerekiyor. Bu krizin müsebbibin de halkın yaşamını, güvenliğini, sağlığını hiçbir şekilde gözetmeyen iktidarın olduğunu söylememiz gerekiyor. Bu yönetememe, halkın önceliklerini ve yaşamını öncelememe meselesi 11 saatlik yangında gözler önüne serildi. Herhangi bir yerde 3-5 insan toplansa, hükümet aleyhine slogan atsalar, hükümetin politikalarını eleştirseler oraya 10larca toma yığanlar, helikopter uçuranların, 11 saat süren otel yangına müdahale edemediklerini, söndüremediklerini, insanların camlardan çarşaf sarkıtarak yaşamlarını, çocuklarını kurtarmaya çalıştıklarını görüyoruz. Yangın ihbarı yerine solcular, devrimciler, muhalifler orada eylem yapıyor denilseydi belki hızlı bir şekilde müdahale edilecek ve yangın da söndürülecekti. İktidarın önceliğinin muhaliflerin sesini bastırmak, onları gözaltına almak, onları tutuklamak olduğunu görüyoruz. Hükümetin bu ülke halklarını yaşatmak, refahını ve sağlığını gözetmek yönünde hiçbir önceliğinin olmadığı açık ve net.
Otel sahiplerini turizm bakanı, okul sahiplerini eğitim bakanı, hastane sahiplerini sağlık bakanı yapan bu sistem çürümüştür
Niye bütün bunları yaşıyoruz? Denetlemesi gerekenler kurumları denetlemiyor. Denetlemesi gereken bakanlığın başındakiler oteli pazarlıyor. Yani düşünün bir tur şirketiniz var. Grand Kartal Otel’in odalarını satıyorsunuz ama aynı zamanda siz o oteli denetlemekle görevli bakanlığın başındasınız. Nasıl olacak? Yüzde 30 ile her odayı satarken oteli cilalamanız, parlatmanız lazım, çok güzel göstermeniz, eksiksiz demeniz lazım. Para kazanmanız lazım çünkü. Bunu yapıyorsunuz ama bir taraftan bakanlık koltuğuna oturuyorsunuz, turizm bakanısınız ve oraya giden insanları korumak gibi bir göreviniz var. Tercih yapıyorsunuz çok açık ve net. Bu tercih yaşamdan, insandan, kamudan, toplumdan yana değil. Cebinizden, cüzdanınızdan, kazancınızdan yana tercih yapıyorsunuz. Bir turizm otel zinciri sahibi nasıl bir kamu hizmeti olan Kültür ve Turizm Bakanı koltuğunda oturabilir? Halkın en temel hakkı olan sağlık hakkının yürütüldüğü Sağlık Bakanlığı’nın başına nasıl hastane patronları getirilebilir? En temel hak olan kamusal eğitimin başına nasıl okul sahipleri oturtulabilir? Oturtuldu bu ülkede. Sorun bu, çürüme buradan başlıyor. Devleti şirketleştiren, kamu hizmetlerini tasfiye eden, bütün kamunun çalışmalarını ve hizmetlerini bir yük olarak gören, halkı sırtında yük olarak gören, tek önceliği sermaye, patronlar, yandaşlar ve kendi kesesi olan bir çürümüş sistem inşa ettiler. Bu sistemin altında bütün toplum kalıyor, bütün insanlar bu sistemin altında inim inim inliyorlar, yaşamlarını yitiriyorlar.
Yüzbinlerce insanın ölümünden sorumlu olan tek bir memur istifa etti mi?
Bakın 6 Şubat’ın yıldönümü yaklaşıyor. Resmi rakamlara göre 50 bin ama yüz binden fazla insanı yitirdik. Gördük, canlı canlı tanığıyız biz depremin. O depremdeki insanların çaresizliğinin, beton binaların altında evlatlarını kaybeden annelerin, kardeşlerin gözyaşlarının tanığıyız. Tek bir müdür istifa etti mi, görevden alındı mı? Hayır. Herkes yerinde ve aklandı. Kader ve mukadderat denilerek işin içinden sıyrıldılar. Asrın felaketi dediler ellerini yıkadılar, köşelerine oturdular. Bu felaket bir tek bize mi felaket? Japonya’ya ya da neden başka bir ülkeye felaket değil? Bu ülkede rüzgar esse insan ölüyor ya. Yağmur yağıyor, selden insan ölüyor. En ufak bir depremde can kaybı oluyor. Yangın çıkıyor, 78 insanı kaybediyoruz. Los Angeles günlerce yandı, en son 150 bin insan tahliye edildi can kaybı 28. Hiç mi insan utanmaz, hiç mi bundan ders almaz? Yok. Hiçbir sorumluluk duyma yok. Herşeyi merkezileştirdiler, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kurdular, ortada denetim yok, parlamento işlevsiz. TMMOB’un yetkilerini, meslek odalarının yetkilerini tırpanladılar. Yangın yönetmeliği çıkararak gerçek anlamda belediyelerin yetkilerini tırpanladılar. Tam bir denetimsizlik içerisinde parasına para katan patronlar ordusu yarattılar. Geceliğini 40 bin liraya sattığı otelin yangı alarmı yok ya. Kaçış alanlarını gösteren işaretlemeler yok. Ve bu ülkede bakan hala yerinde oturuyor. Hala hükümet yerinde duruyor. Kıyamet kopmalı. Ama yok. Utanma yok, arlanma yok, sorumluluk yok. Eskiden insanlarda vicdan olurdu. Birinden birinde sorumluluk hissiyatı olurdu. Şimdi ne diyorlar? Cumhurbaşkanımızın talimatıyla yangın bölgesine gittik. Cumhurbaşkanı talimat vermezse bakan beyler demek ki oturacak. Senin görevin zaten yangın bölgesine gitmek. Senin görevin zaten denetlemek. Ama yok, talimatsız çalışamıyorlar, talimatsız istifa da edemiyorlar. Talimatsız adım atamıyorlar. Cumhurbaşkanımızın emriyle, talimatıyla! Bütün bu talimatların altında ne oluyor? İnsanlar ölüyor. Depremde ne dediler? Talimat bekledikleri için geç müdahale oldu, korktukları için seferberlik ilan etmediler, askeri kışladan çıkarmadılar, kimse gidemedi o deprem bölgesine. İnsanlar göçük altında can verdi. Ama bunun hesabını soran var mı? Yok. Bunların hiçbirine bakıyoruz yok.
Yangın oldu, ertesi gün MGK’yı topladılar
Bakın, Bakanlık 37 gün önce Grand Kartal Otel’de denetim yapmış. Sonuç? Hiçbir şey yok. Herşey güllük gülistanlık, otel çalışmasına devam etmiş. Tedbirlerde bir eksiklik yok denilmiş ve göz yumulmuş. Çok açık ve net bir şekilde göz yumulmuş, iltimas geçilmiş. Aynı otelin teşvik üzerine teşvik aldığını görüyoruz. Teşvik verirken iyi denetleme yaparken göz yumuluyor, denetlenmiyor, görmezden geliniyor. Sonuç, 36’sı karne tatilinde olan çocuk olmak üzere 78 canımızı yitirdik. Bu kabul edilemez. AKP’nin 22 yıllık iktidarı boyunca adına felaket denilen aslında çok normal olan doğa olaylarından tam 54.780 yurttaşımızı kaybetmişiz. Kim bunun sorumlusu? Bu iktidar değilse kim? Tabi ki bu iktidar. Bu da yetmiyor. Yangın oldu ertesi gün MGK’yı topladılar, milli güvenlik siyaset belgesini yenilediler. İnsanların her gün açlıktan, yoksulluktan, depremden, yangından, selden, herşeyden öldüğü, yaşamımızın güvende olmadığı, kadınların her gün erkekler tarafından öldürüldüğü bir ülkede işleri güçleri yok, yangının ertesi günü MGK’yı toplayıp Milli Güvenlik Siyaset belgesini yenilediler. Hangi güvenlik? Bizim güvenliğimiz yok tesadüfen yaşıyoruz bu ülkede ama birileri Milli Güvenlik Belgesini yenilemeyi bir muhalefet olarak ifade ediyorlar. O anlamıyla bu tutumu reddediyoruz. Bu sürecin şeffaf bir şekilde soruşturulması gerekiyor.
AKP Sözcüsüne: Fail kabinede yanınızda oturuyor, gereğini yapın
AKP sözcüsü Ömer Çelik açıklama yapmış bütün failleri ve sorumluları açığa çıkaracağız demiş. Sayın Çelik’e çağrı yapıyoruz, çok uzakta aramanıza gerek yok. Aynı kabinede yan yana oturuyorsunuz. Aynı kabinede Turizm Bakanı ile yan yana oturuyorsunuz. Bilirkişi raporları ile açık ve net söyleyelim. Sorumluları net, Turizm Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Bolu İl Özel İdaresi, otel işletmesi bu facianın, bu yangının birinci dereceden sorumlusu. Buyurun failler ortada, gereğini yapın. Turizm Bakanı hala nasıl dolanıyor ortalıkta? Grand Kartal Otel’in bakanı olarak geziyor. En ufak bir özrü yok, en ufak bir utanması yok, en ufak bir özeleştirisi yok. Hiçbir şey olmamış gibi orada kabinede oturuyor. Sayın Ömer Çelik de çıkmış buradan bize bütün failleri sorumluları ortaya çıkaracağız diyor. Bizim söze karnımız tok, çok açık ve net söyleyelim çünkü işin ucunda olan yaşamlarımız, halkımızın yaşamı. Gereğini yapın. İhmali bulunanlar görevden alınmalı, kamuoyuna açık şeffaf bir şekilde bilgilendirme yapılmalıdır. Bilirkişi raporları ve bu hukuki süreci yürütenler baskı altına alınmamalıdır. Hükümet sorumluluğu üzerinden atmak için elinden geleni ardına koymuyor. Maşallah algı operasyonlarından medya manipülasyonlarına kadar 7/24 bunun için çalışıyorlar. Keşke bunun için çalıştıkları kadar o otelin eksikliklerini gidermek için çalışsalardı. Bunu da yapmıyorlar. Şimdi de AFAD gibi merkezi yangın teşkilatı kuracaklarmış. Allah akıl fikir versin! AFAD’ın ne olduğunu depremde gördük. Bu merkezileşmiş teşkilatların nelere mal olduğunu gördük. Hala 21. Yüzyılda 2025 yılında merkezi teşkilatlar ve kurumlar kurarak işi çözmeye çalışmanın kendisini en büyük handikaptır. Bugün yerel yönetimler güçlendirilmiş olsaydı, yerel yönetimlerin yetkileri geniş olsaydı, meslek odalarının denetim yetkileri tırpanlanmamış olsaydı bu felaket ve buna benzer felaketler yaşanmamış olacaktı. Ama hala bundan ders çıkarılmadığını görüyoruz.
Sayın Öcalan tarihi fırsat sunuyor bunun için hızlıca yasal adımlar atılmalıdır
22 Ocak tarihinde heyetimiz İmralı’da Sayın Öcalan ile yaklaşık 4 saatlik bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmede, heyetimizin ilk görüşmesinde yani 28 Aralık tarihinde yaptığı görüşmeden sonra mecliste grubu bulunan ve bulunmayan bütün siyasi partilerle yaptığı görüşmeler ve bunların içerikleri, bütün siyasi partilerin görüş düşünce ve eleştirileri, öneri ve itirazları dikkatle not edilmişti. Bütün bunlar bizzat Sayın Öcalan’a ilk elden iletildi. Bunlar üzerine geniş kapsamlı değerlendirmeler yapıldığını ifade etmiş olalım. Sayın Öcalan’ın meselenin çözümü açısından halihazırda bir şans olduğunu, takındığı tutum ve durduğu yerin Türkiye halkları, Ortadoğu halkları ve Kürt sorununun demokratik çözümünde önemli bir belirleyici olduğunun altını çizmemiz lazım. Kendisinin de ifade ettiği gibi bu sefer gerçekten bu sorunu çözmek gerekiyor. Bu şansı, bu tarihi fırsatı gerçekten değerlendirmek gerekiyor. Bu anlamıyla tarihi fırsatı heba edecek, ıskalamamızı sağlayacak bütün söz, eylem ve pratiklerden hükümetin özenle kaçınması gerekiyor. O anlamıyla hükümetin hedef olarak ortaya koyduğu toplumun genel olarak beklenti içinde bulunduğu bu çözüm tartışmalarının nihayete ermesi, gerçek anlamda pozitif sonuçlanması için de pratik adımlara yoğunlaşması gerekiyor. Sadece gidiş gelişlerle, sadece sözle bu sürecin yürümeyeceği açık bir gerçek. Bu anlamıyla hızlı bir şekilde yasal çerçeve için özellikle meclisin inisiyatif geliştirmesi ve bu konuda sorumluluk üstlenmesi gerektiğini ifade edelim. Halihazırda tecrit koşuları devam ediyor. Sayın Öcalan’ın rolünü oynaması, Kürt sorununun demokratik çözümündeki bu tarihsel fırsatın ıskalanmaması için Sayın Öcalan’ın çalışma koşullarının hızla düzeltilmesi, tecridin kalkması, sağlık, güvenlik ve özgürlüğü için hızla adımlar atılmalıdır.
Çözüm tartışmaları sadece Kürt meselesiyle ilgili değil 85 milyonun demokratik haklarıyla ilgilidir
Bu mesele sadece Kürt sorununun çözüm meselesi değildir, bu mesele aynı zamanda bütün Türkiye’nin demokratikleşmesi meselesidir. Türkiye’nin demokratik bir hukuk devleti olması meselesidir. Bu ülkedeki 85 milyon yurttaşın meselesidir. Halihazırda mecliste bulunan bütün siyasi partilerin ve meclis dışındaki siyasi partilerin ve toplumsal kesimlerin bu çözüm tartışmalarına omuz vermesine dair olan beklentimizi ifade edelim. Bugün MYK’mız toplanıyor, heyetimizin açıklamaları doğrultusunda yeni yol haritamızı tartışacağız, bazı kararlar alacağız.
Muhalif iş insanlarının mallarına çökmenin yasasını meclisten geçirmeye çalışıyorlar
Son bir başlık var. Bu hafta gelen bir torba yasa var. Bu torba yasanın içindeki en önemli düzenleme emekli maaşlarıyla ilgili. Bunu çokça mecliste konuştuk ama altını hızlıca çizip söyleyelim. Resmi enflasyon bile yüzde 45 iken emekli maaşlarına yüzde 15.75 oranında zam yaptılar, 12.500 liradan 14.469 liraya çıkardılar. Bu tam bir insafsızlıktır, emekliyi, açlığa, yoksulluğa ve sefalete terk etmektir. Asla kabul etmiyoruz. Emeklilerin GSMH’da aldığı payın son 5 yılda yüzde 28 oranında düştüğünü görüyoruz. Her gün toplumsal refahımızın gerildiği, zararların, borçların toplumsallaştığı, karların ise bir avuca aktarıldığını görüyoruz. Gelen torba yasada işsizlik fonu ile ilgili bir düzenleme var. İşsizlik sigorta fonuna ilişkin bu düzenleme 2024 Ocak ve Aralık aylarında aylık 33,33 bin liralık sermayeye bir aktarım yapılıyor. Onlara asgari ücret desteği veriliyor. Bu anlamıyla işsizlik sigortası fonunun 99 yılında kurulduğunu hatırlatmak istiyorum. İşsiz kalan işçilere iş bulunca kadar asgari geçim yardımı olduğunu ifade edelim ama bu fondan işçilerin yararlandırılmadığının, fonun sermayeyi destekleme fonuna düştüğünün altını çizelim. Şu ana kadar toplamda fondan yararlananlara baktığımızda sadece 2023’te işsiz kalan işçilere ödenen pay yüzde 18.5 iken patronlara yapılan destek ise yüzde 67. Yine DİSK’in yaptığı açıklamalara göre işsiz kalan işçilerin yüzde 87’si işsizlik fonundan faydalanamıyor. Adı işsizlik fonu olabilir, ama sermayeyi patronları destekleme fonu olarak ifade edersek yanlış olmaz. İçinde anayasaya aykırı ifadelerin olduğunu ifade etmek isterim. En önemlisi TMSF’ye yeni bir kayyımlık yetkisi verildiğini, muhalif iş insanlarının mallarına çökmenin yasasını da meclisten geçirmeye çalıştıklarının altını çizmek gerekiyor. Hem işsizlik sigortasındaki fonla hem de emekli maaşlarının en asgari en altta düzenlenmesi hem TMSF’ye verilen yetkinin kendisi ve aynı zamanda devlet denetleme kuruluna ilişkin ki anayasa aykırıdır 1, 2 ve 3. maddelerin her birisi. Bu torbadaki düzenlemelere ilişkin itirazlarımızı mecliste yapacağız ve torbaların torbası olan bu torba kanunu teklifine de destek vermeyeceğimizi ifade etmek istiyorum.
ESP ve özgür basın çalışanlarına yönelik tutuklamaları kabul etmiyoruz
Biliyorsunuz son günlerde baskı ve gözaltılar da hız kazandı. Bu anlamıyla bileşenimiz olan ESP’ye yapılan operasyon sonucunda içinde Eş Başkan Deniz Aktaş, SKM Genel Sözcüsü Tanya Kara ve SGDF Eş Başkanı Berfin Polat’ın da bulunduğu 34 yoldaşımız gözaltına alındı ve tutuklandı. Bu gözaltı ve tutuklamaları asla kabul etmiyoruz. Bugün tutuklanması gereken birileri varsa 78 canımızın yaşamına mal olan Grand Kartal Otelinin failleridir. Orada yangına yol verenler tutuklanmalıdır. Denetim görevini yerine getirmeyenler tutuklanmalıdır ama ne yazık ki kayyımı protesto eden, bu ülkedeki hukuksuzlukları protesto eden, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir ülke için mücadele eden devrimciler, sosyalistler tutuklanıyor. Bununla da yetinilmiyor. Özgür basın çalışanları her gün hedef gösteriliyor, sizin gibi burada mesleki görevlerini yapan, halkın haber alma hakkı için 7/24 çalışan basın emekçileri, muhalif basın, özgür basın çalışanları gözaltına alınıp tutuklanıyor.
AKP’nin talimatlı yargısının karşısında diz çökmeyen bütün baroları selamlıyorum
Bu da yetmiyor şimdi İstanbul Barosu’na operasyon çekmek istiyorlar. En son resen bir soruşturma başlatıldı. Rojava bölgesinde Kuzey ve Doğu Suriye’deki 2 gazetecinin katledilmesiyle ilgili açıklama yaptıkları için soruşturmanın devamı olarak oranın yönetim kurulunda yer alan avukat Fırat Epözdemir gözaltına alındı ve tutuklandı. Peki bir delil var mı, hukuki bir gerekçe var mı? Hayır, ne bir delil var ne bir hukuki gerekçe. Tamamen İstanbul Barosu’nu kriminalize etmek ve seçimde alamadıkları, ikili baro yönetimiyle alamadıkları, bütün baskılara rağmen alamadıkları İstanbul Barosu’na operasyon çekmek için kumpas kurmuş durumdalar. Kumpası işletmeye devam etmek istiyorlar. Bunun üzerinden de her gün adliyede adalet mücadelesi veren bir avukat arkadaşımızı da gözaltına alıp tutukladılar. Sayın Fırat Epözdemir’in tutuklanma gerekçesinde özellikle HDK ibaresi dikkat çekici. HDK’nin Eş Sözcülüğünü yapmış biri olarak şunu ifade edeyim. HDK içerisinde bir çok siyasi partinin ve derneğin bulunduğu bir yapıdır. Hem yasaldır, hem meşrudur, hem hukukidir. O anlamıyla HDK’nin krimalize edilmesi, hedef gösterilmesi ve onun üzerinden de bazı kurumlara operasyon çekilmesini de asla kabul etmiyoruz. Sayın Epözdemir’in yanındayız. Hukuki suricini hukuk komisyonumuz aracılığıyla takip ediyoruz. İstanbul Barosu’nu asla yalnız bırakmayacağımız, dayanışma içinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bugün cübbelerinin iliklerini iliklemeyen ve gerçek anlamda AKP’nin talimatlı yargısının karşısında diz çökmeyen bütün baroları ve meslek onuruna uygun davranan avukatları selamlıyorum.”
27 Ocak 2025

Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler