Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

Bizim Toprağımızda Ot Bitmez!

Türkan Doğan

Bu ziyaret, yalnızca bir hatırlama değil, bir hesaplaşmaydı. Unutturulmak istenen bir tarihle, yok sayılmak istenen bir mücadeleyle yüzleşmekti. Bu topraklarda yatanlar, yalnızca birer isim ya da tarih değildi; bir devrimin taşıyıcıları, bir halkın vicdanıydı. Onlara dokunmak, geçmişin direnişine sahip çıkmak ve bugünün adalet arayışına bir söz vermekti.

Ellerim toprağa değdiğinde soğuk mermeri hissettim, ama bu soğukluğun ardında yatan sıcak bir hakikat vardı. Bu toprak, ne bir yenilgiyi ne de bir sessizliği barındırıyordu; aksine, onurun ve direnişin ebedi varlığına tanıklık ediyordu.

Her bir mezar taşı, birer suskun tanıktı. Ama sessizlikleri, onların dilinden bir çığlığa dönüşmüştü: Direnişi, adaleti, açlığı ve kararlılığı anlatan bir çığlık. Taşlara kazınan her bir isim, yalnızca bir bedeni değil, bir ideali taşıyordu. Bu mezarlık, yenilginin değil, bir halkın vicdanının yükseldiği yerdi.

Bir an yalnız kaldım. Bir arkadaşım başka bir mezarı aramak için uzaklaşmıştı. O anda Gökhan Özocağ’ın mezarına tutundum. Sanki toprağa değil, onun iradesine sarılmıştım. Orada, bu mezarın başında, içimde büyüyen bir güven hissettim. Sanki dünyaya meydan okuyabilecek bir gücü o topraktan alıyordum.

Bu güven, yalnızca geçmişten değil, bu toprakların hiç terk etmediği bir umuttan geliyordu. Burada, ne bir yabani ot vardı ne de bir ihmalin izi. Çünkü bizim toprağımızda ot bitmez. Bu toprak, devrimcilerin yattığı topraktır; burada yalnızca mücadele filizlenir.

Sonunda içimde bir eksiklik hissettim. Sanki o soğuk mermerin ve toprağın sessizliğinde onların üşüdüğünü düşündüm. Her bir mezarın başına birer kırmızı atkı bıraktım. Kırmızı, direnişin ve umudun rengiydi. O atkılar, yalnızca birer vefa simgesi değil, onların asla unutulmayacağını haykıran bir mesajdı.

Onların sessizliği karşısında konuşmadım, çünkü onların anlatacakları, benim kelimelerimden daha derindi. Ama sessizliklerinde bir soru yankılandı: Bir insan neden açlığa boyun eğer? Neden ölümün kıyısına kendi iradesiyle yürür? Bu sorunun cevabı, taşların arasına, topraklarına işlenmişti: Adalet. Hakikat. Onur.

Buradan ayrılırken, yüküm daha da ağırlaşmıştı. Vefa bir borçtur; unutmamak bir sorumluluktur. Bu mezarlık, yalnızca geçmişin bir tanığı değil, geleceğin mücadelesine bir çağrıydı. Çünkü bizim toprağımızda yalnızca direniş büyür; ne ot bitmesine izin veririz ne de unutmaya.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir