Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

Çelikten Yumruklar, İşçi Sınıfının Yolunu Açıyor

Pelin Kahiloğulları / Toplumsal Özgürlük Partisi Sözcüler Kurulu Üyesi

Sermaye sınıfının örgütlü saldırıları karşısında, işçilerin mücadelesini örgütlemek ve birleştirebilmek görev olarak önümüzde duruyor

2024’ün sonuna gelirken metal işçileri de sınıflar savaşında, sahnedeki yerini aldı.

Metal işçilerinin mücadele birikimi bir kez daha açığa çıkıp yolu açtı. Açılan yol, Kavel greviyle anayasaya giren grev hakkının “grev erteleme” altında gasp edilmek istenmesine rağmen Birleşik Metal-İş sendikasının greve devam kararı alması ve sonunda sözleşmeyi masada imzalamasıdır.

Yazının yazıldığı zaman Hitachi’de grevin 20. gününde sözleşme imzalandı, 4 işletmede ise grev devam ediyor. Grev yasaklamalarına güvenerek % 38-40 teklifi sunan ve ek olarak 3 yıllık sözleşme dayatan MESS’e karşı metal işçileri “onurlu greviyle” yanıt verdi.

Türkiye sermayesi işçileri uzun çalışma saatleriyle örgütsüzlüğe ve sefalete mahkûm ederek büyümeyi hedefliyor. Türkiye kapitalizminin küresel tedarik zincirlerindeki yerini sağlamlaştırması için işçi ücretlerinin baskılanması gerekiyor. Şimşek programına yani OVP’ye göre, işçi ücretlerinin “hedeflenen enflasyona” göre belirlenmesi, işçi maliyetlerinin düşürülmesi anlamına geliyor.

Grevler sürerken yeni asgari ücret de belirlendi. Erdoğan’ın grevler sürerken yaptığı açıklamayla artık aslında ortalama ücret haline gelen asgari ücret, asla gerçekleşmeyecek hedeflenen enflasyona göre bir zamla belirlendi. İşçi sınıfının öfkesinin büyümesini göze almışlar, yeter ki OVP’ye uygun davranılsın.

İşte, metal işçilerinin grevleri, sermaye sınıfıyla işçi sınıfının yükselen kavgasının tam ortasında, önemli bir mevzi savaşına dönüştü. İşçilerin ihtiyaçlarıyla sermayenin çıkarları savaş halinde.

Grev Hakkı Yeniden Kazanıldı

Metal işçileri 4 Aralık’ta MESS’in önerdiği sefalet zammına karşı Birleşik Metal-İş Sendikası’na üye Hitachi’nin 4 fabrikasında, 13 Aralık’ta Gebze’de Grid Solutions ve Schneider Elektrik’in Kocaeli ve Manisa fabrikalarında, 19 Aralık’ta Arıtaş Kriyojenik ve 25 Aralık’ta MESS’ten ayrılan Green Transfo da greve çıktı.

Fazla zaman geçmedi, 14 Aralık’ta “milli güvenliği bozucu nitelikte” olduğu gerekçesiyle binlerce metal işçisinin grevi yasaklandı. MESS’e bağlı 4 işletmede grev yasağı çıkarılırken MESS’ten ayrılan Green Transfo grevi yasaklanmadı. Sermaye kendi içine de mesaj veriyor; diyorlar ki, işçiler karşısında patronlar ancak gücünü birleştirirse kazanır, eğer ayrı durursan korunmazsın!

Bu fabrikaların biri hariç tamamında trafo üretimi yapılıyor ve yurtdışına ihraç ediliyor. “Milli güvenlik,” dedikleri de sermayenin çıkarları! Erdoğan’ın her fırsatta söylemekten çekinmediği üzere, sermayenin önündeki en büyük tehlike yani işçinin üretimden gelen gücünü kullanması, grev yasağıyla engellenmek isteniyordu.

MESS’in 3 yıllık sözleşme dayatmasının temel gerekçesi, bu sözleşmelerin ana grup sözleşmeleriyle birleşmesini sağlamak. 2014 yılında MESS’ten ayrılmak zorunda kalan patronlar, daha sonra EMİS’i kurdu. 2020 yılında iki patron sendikası birleşme kararı aldı ve EMİS MESS’e katıldı. İşte bu dönem sözleşme süresi ücretlerin baskılanması hedefinin yanı sıra patronların sözleşme dönemlerini birleştirmesi hesabını da içeriyordu. Patronların hesapları, işçilerin greviyle bozuldu.

Hitachi fabrikalarında imzalanan sözleşmeyle, MESS’in 3 yıllık dayatması ve esneklik içeren maddeler geri çektirildi.

Metal Fırtınadan, Bekaerttan Bugüne Açılan Yol

Metal işçileri geçmişteki Maden-İş’ten devraldıkları güçlü bir mücadele geleneğine sahip. Grev yasağına karşı bugün gösterilen grev iradesi de böylesi bir geleneğin getirdiği birikim ve 2010 sonrası sözleşme süreçlerindeki eylemlerin sonucu.

Takvimsel olarak aşağıda ifade etmeye çalışacağım eylemler, metal iş kolundaki mücadele sürekliliğinin ve sıçramalarının bir ifadesi. Ve emin olalım ki, grev yasaklarına karşı elde edilen şimdiki kazanım da sürüp giden sınıflar mücadelesinde işçilerin mücadelesinde gerçekleşecek bir sıçramanın hanesine yazıldı.

1977’de başlayıp 9 ay devam eden “Büyük Grev’de” metal işçilerinin sloganı, “DGM’yi ezdik, sıra MESS’te” olmuştu. 30 Mayıs 1977 günü Maden-İş’in 23 fabrikada başlattığı grev, sözleşmenin imzalandığı 3 Şubat 1978’de 44 fabrikaya yayılmış, metal patronlarının oyunları boşa düşmüş ve metal işçileri taleplerinin önemli bir bölümünü kazanmayı başarmıştı.

Metal iş kolunda 122 işyerinde toplam 40 bin işçiyi ilgilendiren sonraki TİS görüşmeleri ise 26 Ekim 1979’da başlamıştı. Anlaşma olmayınca, 19 Mart 1980’de 40 iş yerinde aynı anda grev başladı. Grevler ancak 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle bastırılabildi. Darbe gerçekleştiğinde 74 iş yerinde 30 binden fazla işçi grevdeydi. Ordunun darbesiyle sermayenin çıkarları doğrultusunda alınan 24 Ocak Kararlarının önündeki “grev engeli” ortadan kaldırılmıştı. Metal işçileri darbeye rağmen 4 gün işbaşı yapmamıştı.

1990-1992 TİS görüşmelerinin tıkanması sonucu alınan grev kararı da 1. Körfez savaşı gerekçe gösterilerek yasaklandı.

2010 yılına gelindiğinde, Birleşik Metal-İş Türk Metal’in imzaladığı TİS’i imzalamayıp patronlara dayattığı ek protokollerle kazanımlar elde etti.

Yine, 2014 yılında Türk Metal ile MESS 3 yıllık sözleşme imzalamış, Birleşik Metal Sendikası işçilerin talebiyle grev kararı almıştı. Kimi patronlar, çareyi MESS’ten ayrılarak bireysel sözleşmeler imzalamada buldu. İzmir’de, Delphi ve Mahle, Kocaeli’de Bekaert, Gebze’de Alstom ve Schenider Elektrik ve İstanbul’da ABB MESS’ten ayrılarak 2 yıllık sözleşmeler imzaladı. Fabrika düzeyinde, ücret zammı ve sosyal haklarda kazanımlar elde edildi.

Bu dönem, sonunda “Metal Fırtına”yı doğurdu.

MESS’in uzlaşmacı sarı sendika Türk Metal’le iş birliği halinde sürdürdüğü kölelik düzenine karşı, metal işçileri 2015 Mayıs’ında fabrikalarda eylemlere başladı. Bursa Renault’ta başlayan eylemlere, Tofaş, Coşkunöz, Ford, Türk Traktör gibi onlarca fabrika da katıldı. MESS ve sarı sendika Türk Metal iş birliğinin yarattığı öfkenin açığa çıkardığı bu direnişler sonucunda ne yazık ki kazanım elde edilemeden işçi öncüleri işten atıldı ve metal işçilerinin genelinde bir kırılma yaşandı.

2022 Aralığına geldiğimizde Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu İzmit ve Öz Çelik-İş’in örgütlü olduğu Kartepe Bekaert fabrikalarında grev kararı alındı. Ancak üretim durmadan önceki gece yine Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle grev fiilen yasaklandı.

Grev yasağını tanıma yanlısı olan Özçelik-İş’e rağmen Kartepe fabrikasında işçiler üretimi bir süre durdurdu ve patronun getirdiği ikinci teklif sonucunda sözleşme imzalandı. Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu İzmit Bekaert fabrikasında ise grev çadırı kuruldu, 18 gün boyunca fiili grev sürdürüldü. İşçiler yasak kararını yok saydı ve patronu masaya oturttu. Hiçbir işçinin işten atılması kabul edilmedi ve grev süresindeki ücretlerinin kesilmesine de izin verilmedi.

Grev Çadırları Öğretiyor

İşçilerin işçilerden, işçilerle devrimcilerin birbirinden öğrendiği önemli pratik bir saha, grev çadırları.

Sabahın ilk saatlerinden itibaren başlayan konuşma tartışma ortamı gün boyu, günler boyu sürüyor. Sistemin baştan aşağı biçimlendirdiği çalışma koşulları ve gündelik yaşam, kısa süreliğine de olsa dayanışmanın ve paylaşmanın alanına dönüyor. Çayın demlenmesinden, odunların kesilmesine, evden getirilen börek, kek ikramından halaylara türkülere…

İşçilerin doğup yaşadıkları toplumsal koşulların ağırlıkla belirlediği yerleşik düşünceleri, grev ateşinin etrafında sarsılıp yeniden biçimlenme imkânı kazanıyor. Elbette ki bu imkânın kalıcılaşması ancak grev sonrasında fabrikalara dönen işçilerle kurulan politik bağı güçlendirmekten geçiyor. Politik bağ ifadesini bilerek kullanıyorum; çünkü sendikal hak bilinci metal iş kolunda diğer iş kollarından farklı olarak zaten  güçlü. Fakat sendikal hak bilinci işçilerin çoğunun politik tercihlerinin iktidardan yana olmasını değiştirmiyor. Grevlerdeki sohbetlerden anlaşılıyor ki geçmişten farklı olarak günümüzde hayat pahalılığının hızla artması ve ücretlerin düşmesi, eski politik tercihleri tartışılır hâle getirmiş durumda.

Metal iş kolunda çalışan işçilerin büyük çoğunluğu aynı fabrikada gençliğini, uzun yıllarını geçirmiş, halen de geçiriyor. İşin ustalık gerektirmesinden dolayı 5 yıldır aynı fabrikada çalışan işçi arkadaş bile kendisini “yeni” olarak tanımlıyor. İşçilerin çoğu 15-20 yıldır aynı fabrikada çalışıyor. 2018 TİS sürecinde çıktıkları 1 saatlik grev dışında bir grev deneyimi yok, ama Birleşik Metal-İş sendikasına üye olan bu fabrikalarda sendikanın yönlendiriciliğinde eğitim, fabrika içi eylem ve farklı fabrikaların birbirinin eylemlerine destek vermesi söz konusu.

Korku Duvarı Aşıldı

Grev hakkımız, yasaklanamaz” diyen metal işçileri, korku duvarını aştı. Grev çadırlarındayken işveren tarafından telefon mesajıyla iletilen işten atılma tehditlerine, insan kaynaklarından görevlilerin çadırlara gelerek “yabancı sermaye korkup kaçar, işinize dönün” telkinlerine grevi sürdürülerek cevap verildi  Kazanılan ücret zammı önemli olmakla beraber işçilerin kazanımı rakamların ötesindedir.

Hitachi’de imzalanan ve diğer fabrikalarda imzalanacak sözleşmelerin ayrıntıları tartışılabilir, tartışılmalıdır da ama metal işçileri yasaklara rağmen her koşulda grev hakkını kullanabileceğini dosta düşmana göstermiştir.

Bu kazanım, 2025 Eylül ayında başlayacak MESS ana grup sözleşmeleri başta olmak üzere farklı iş kollarında gerçekleşecek mücadelelere yolu açmıştır. Aynı zamanda iş kolunda bulunan gangster sendikalar, Türk Metal ve Özçelik-İş’e bir uyarı olmuştur.

Sermayenin 2025 hazırlığını, asgari ücretin belirlenmesindeki kararlılıklarından, Polonez işçilerine uyguladıkları şiddetten ve grev yasaklamalarından görüyoruz. Türkiye, küresel ve yerel patronlar için cennete, işçiler için cehenneme çevriliyor. İşçiler canı pahasına uzun çalışma saatleri altında ezilmek, kişiliksizleştirilmek isteniyor.

İşçi sınıfı, işsiz kalma korkusuyla ağırlaşan çalışma düzeninin karşısında insanca yaşamak için cesaretle mücadele etmek zorunda. Çünkü yasalar da ancak işçi sınıfı ayağa kalktığında patronlar lehine işlemeyecek. Bugün bir kez daha şu şiarı hatırlamalıyız: “Haklar, yasalardan önce gelir.”

Türkiye işçi sınıfının kayıtlı çalışan bölümünün sadece yüzde 14,8’i sendikalı ve yüzde 9,5’i toplu sözleşme imzalayabiliyor. İşçi sınıfı mücadelesinin öncü gücü olan metal işçilerinin direnişi ve kazanımı, şimdi farklı iş kollarında iş yeri odaklı süren ve yakında başlayacak olan direnişlere de örnek olacak.

Sermaye sınıfının örgütlü saldırıları karşısında, işçilerin mücadelesini örgütlemek ve birleştirebilmek görev olarak önümüzde duruyor. Sermaye, işçi sınıfına savaş açmış, işçilere muazzam bir çözülüş ve çürümeyi dayatıyor. İşçi sınıfı bu düşmanca dayatmaya karşı ekmek kavgasının yanında onur kavgası da verecek.

Kaynak: Toplumsal Özgürlük

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir