Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

ROJAVA HALKLARIN VE İNANÇLARIN ORTAK YAŞAM MEKANIDIR!

Demokratik Alevi Federasyonu ( FEDA), Rojava halklarına ve inanç topluluklarına yönelik saldırılara ilişkin yazılı açıklama yaptı.

”Bütün ezilenler, mazlum halklar ve biz Aleviler için umut ve direniş kaynağı olan Rojava, büyük bir saldırı altında olup 21.yüzyılda bir kere daha Kürt soykırmı yaşatılmak isteniyor” ifadelerini yer aldığı açıklamanın devamında, şunlar kaydedildi:

Bilindiği üzere son yüzyıl ulusal devletler kurmak için yoğun savaşlarla geçti. Ulusal ve dinsel paradigmaların sosyal ve siyasal hayata yön verdiği, geçen yüz yılda dünyanın hiçbir parçası yoktur ki ulusal veya dinsel savaşlar yaşamamış olsun. Her kara parçası, egemenlerin ulus devlet paradigmasından dolayı ezilenlerin kanıyla sulandı, sulanıyor. 

Bu paradigmayla hareket eden cihadist İŞİD, Suriye’yi işgal ederek, selefist rejimi egemen kılmak amacıyla, farklı inançları ve farklı halklara katliam ve soykırımlar yaptı. Kısa sürede Suriye’nin istikrarını bozan İŞİD, Kürdistan’ın güney batı parçası Rojava’ya saldırdı. Türk devletinin sevk ve idaresi sayesinde geniş imkanlar elde eden, zırhlı mekanize savaş araçlarına kavuşturulan İŞİD çeteleri, halklara korku salarak vahşi ve barbar uygulamalara başladı. İŞİD cellatlarının saldırısı karşısında Suriye ordusu arkasına bakmadan Rojava’dan kaçması üzerine Türk devleti, İŞİD canilerinin bu vahşi ve barbar saldırısı sonunda Kürt halkının da teslim olacağını, diz çökeceğinin beklentisi ile her türlü kirli savaş uygulaması işine girişti. Bu kirli emelini gizleme ihtiyacı bile duymayan ve İŞİD’i destekleyen Erdoğan; “Kobani düştü düşecek!” diyerek kin ve nefretini kusuyordu. 

Ama hayat onların düşündüğü gibi akmadı. İŞİD canavarları Kobani’de Kürt halkının kararlı direnişi sonucu kaybetti. Kürt kadını, Kürt gençleri, dört parça Kürdistan’ dan Kürt halkı, İŞİD barbarlarına karşı yürekleri avuçlarında etten barikat, birer direniş abidesi oldular. Demirci Kawa gibi Kürt halkı bir kez daha tarihi bir direnişi ortaya koydu. Kürt halkının ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu destansı direnişi sonunda, İŞİD barbarları yenildiler. Rojava’da gerçekleşen kadın devrimi ile halklar ve inançlar özgür ve ortak yaşamda buluştular. Rojava’yı özgürleştiren Kürt halkı ve Kürt Özgürlük Hareketi, vakit kaybetmeden demokratik ulus paradigmasına uygun bir toplumsal ve siyasal sistemi örgütlemeye koyuldular. Her etnik kimliğin, her dinden topluluğun, kadınların, gençlerin, emekçilerin söz karar ve yetki sahibi oldukları halkların ve inançların özgür Rojava’sı bir güneş gibi parıldıyor. Rojava devrimi o gün bu gündür, saldırı altında yok edilme tehdidiyle karşı karşıyadır. Türk devleti, Alevilerin de özgür ve eşit olarak yaşadığı Rojava’yı ortadan kaldırmak,halklara ve inançlara soykırımı yaşattırmak istiyor. Alevilerin kadim coğrafyası ve kutsallarının olduğu Afrin’i işgal eden, kadın çocuk demeden insanları katleden ya da topraklarından süren Türk devleti, o gün bugündür savaş suçu işlemeye devam ediyor. Bütün bu zorluklara ve zorbalıklara rağmen büyük fedakarlık ve ağır bedellerle yaratılan Rojava , kadim coğrafyada varlığını korumanın azmi ve kararlılığındadır. Rojava’da yaşayan Kürtler, Araplar, Türkmenler, Müslümanlar, Alevi ve Ezidi Kürtler, Hırıstıyanlar, Yahudiler ve Asuri ve Suryani halklar ve inançlar Rojava’yı korumak ve yaşatmak için her türlü fedakarlığı ve direnişi ortaya koymuş, ortak yaşam ısrarını ve ikrarını haykırmaktadırlar. Halkların ortak yaşam iradesi Rojava, bugün nahak zihiyetinin çok daha kapsamlı saldırısıyla karşı karşıyadır. 

 Kısa süre önce Suriye’de BAAS rejimi yıkıldı. Bunu fırsata çevirmek isteyen Türk devleti, Rojava’yı ortadan kaldırma planını yeniden devreye sokmuş bulunmaktadır. Bu amaçla çetelerini Rojava’ya saldırtıyor, uçaklarıyla bombalıyor, toplarıyla köyleri evleri tahrip ediyor, savaş suçu olmasına rağmen sosyal tesisleri ve yaşam alanlarını yok ediyor, sivilleri katlediyor. Türkiye, başından beri desteklediği İslamcı çetelere hamilik yaparak, onları kendi jeo- stratejisi için kullanmak, mümkün olduğu takdirde de Rojava’yı sınır güvenliği gerekçesi ile işgale kalkışarak, Kürdistan’ı bir bütünen ilhak etmek amacıyla Rojava üzerine saldırtmaktadır. Fırat’ ın batısından başlayıp El Bab’ tan Halep’in kuzeyini sınır alarak İdlip, Efrin’i Reyhanlı, Yayladağ ile birleştirerek Akdeniz koridorunu denetiminde tutarak Kürtlere kapatmak istiyor. Türkiye bu nedenle hem HTŞ ile iş tutuyor, hem de SMO’ nu harekete geçirerek Fırat’ın batısındaki Kürt siyasal yapısını dağıtmak istiyor. Daiş, El Kaide, El Nusra ve diğer selefist Türkmen gruplarından oluşan HTŞ’ın güç biriktirerek BAAS rejimini devirmesi sonrasında oluşturulan geçiş hükümetinin saldırıları sonucu başta Arap Alevileri olmak üzere Durziler, Hrıstiyan ve Ermeniler büyük tehdit altında olup insanlık dışı muamelelerle karşı karşıyadırlar. İdlib ve Halep’ten başlayarak Fırat’ın batısında bunlar yaşanırken, İdlib ve Halep’in kuzeyinde SMO (Suriye MillI Ordusu) da Kürtlerin katliam ve soykırımında sınır tanımıyor. Sevk ve idaresi Türkiye tarafından yapılan, eğitilip donatılarak SMO olarak sahaya sürülen bu çeteler, Tel Rıfat ve Minbiç‘ te Kürtlere ve halklara soykırımı yaşatıyor. SMO olarak dünyaya pazarlanan örgütün bünyesinde Özbek, Türkmen ve Afgan Selefistler olsa da, omurgasını asıl olarak TSK oluşturmaktadır. Türk subay ve astsubaylarının komutasında, özel timlerin ve uzman çavuşların yer aldığı bu ırkçı yapı, Kürtlerin toprağını işgal ediyor, katliam ve soykırım yapıyor. İşgal ettiği yerlerde tecavüz, kafa kesme, insana ve malına el koymaya varan insanlık dışı uygulamalarıyla bir yandan korku salarken, diğer yandan da özel savaşın yalan propagandası ile algı oluşturmaya, toplumda rızalık üretmeye bakıyor. Mevcut uluslararası konjonktürde, başta Aleviler ve Kürtler olmak üzere toplumun aklını çelmek için algı oluşturan iktidarın asıl amacı; Kürdistan statüsünü engellemektir. Bu nedenle biz Aleviler için en güvenli, halklar ve inançlarla yaşamda ortaklaştığımız Rojava’yı korumak herkesten çok bizim görevimiz olmalıdır. Bölgede ağır siyasal ve sosyal travmaların yaşandığı bu koşullarda en az güvende olan biz Aleviler için Rojava en güvenli ortak yaşam mekanımızdır. Şam’da Muaviye’nin Emevi Camii’nde namaz kılan Türk devlet yetkililerinin ve çetelerinin bir kez daha Kerbela’ da yaşatılan vahşeti bize yeniden yaşatmak istediklerini unutmadan bu sürece ve gelişmelere yaklaşmalı, gerekli tedbir ve önlemlerı gecikmeden yerine getirmeliyiz.

 Alevilerin özgürce yaşadıkları ortak yaşam mekânı Rojava’yı sahiplenmek ve yaşatmak aynı zamanda demokratik ve özgürlükçü laik Suriye’ ye giden yolun taşlarını döşemek anlamına gelecektir. Bu temelde de Suriye’nin geleceğine ilişkin Alevi kurumları ve Kürtlerin ortak mücadelede buluşmaları hayati önemde konu olduğunu belirtmek isteriz. Üçüncü dünya savaşının mağdur ve mazlumları, egemenlerin insafına işi bırakmadan kendi kaderlerini belirlemede özne olmalı, demokratik ortak yaşamı inşa etmelidirler. Suriye ve Ortadoğu’nun dizayn edileceği, haritaların yeniden çizileceği, halklar ve inançlara yeni prangaların dayatılacağı bu süreçte, Suriye’ye yaklaşım ve duyarlılık biz farklı toplum kesimleri ve inançlar açısından oldukça önemli olmaktadır. Öncelikle dinsel, mezhepsel ve etnik katliamların yaşanmaması için biz mazlumların Suriye‘ ye yaklaşımları;

 1. Suriye’de siyasi ve toplumsal istikrarın sağlanması için Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası aktörler sürecin garantörü olmalıdır. Geçiş hükümetini denetleyen BM’ in siyasi ve askeri otoritesi hemen devreye girmelidir. Makul bir sürede yapılacak seçimlerin adil ve demokratik geçmesinin maddi koşulları oluşturulmalıdır. 

2. Başta Aleviler olmak üzere, Suriye’de yaşayan tüm din ve inanç gruplarının yaşam hakkı ve ibadet özgürlüğü güvence altına alınmalıdır. İnançlara ve farklılıklara saygılı demokratik, sosyal, özgürlükçü laik ve hukuki bir sistem inşa edilmeli, tüm etnik yapılar, dinler ve inançlar anayasal koruma altına alınmalıdır. 

 3. Başta Kürtler olmak üzere, Türkmenler, Asuriler, Ermeniler, Dürziler ve diğer tüm etnik gruplar kimliklerini özgürce ifade etmeli, anadillerinde eğitim görmeli, bölgesel özerk yönetimlerle kendi kendilerini yönetmelidirler.

 4. Oluşacak olan sistem farklı din ve inançlara özgürlükçü laiklik ve seküler yaşam anlayışı ile yaklaşmalı, din ve inançlara eşit mesafede olmalı, din ve inanç hizmetlerini topluma devretmeli, anayasal güvence altına alınmalıdır. ”

 FEDA

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir