Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

Suriye’deki Alevi Düşmanlığının Bedeli: Türkiye’nin Geleceği ve Ortadoğu’nun Karanlık Yolları

Özgür Demir

Alevi düşmanlığını besleyen bu politikaların bedelini, sadece Suriye halkları değil, Türkiye halkları da ödeyecektir. Bugün Aleviler, yalnızca Suriye’deki varlıklarıyla değil, Türkiye’deki varlıklarıyla da tehdit altındadır. Bu tehdit, sadece kimliksel bir tehdit değil, aynı zamanda Türkiye’nin sosyal dokusunun parçalanmasına yönelik bir saldırıdır.


Suriye’deki iç savaş, bölgedeki tüm guruplar için sadece askeri ve diplomatik bir mücadele değil, aynı zamanda tarihsel bir sınavla karşı karşıya kalmıştır. Bu savaş, Ortadoğu’nun sosyo-politik yapısını temelden sarsarken, Türkiye’yi de derin bir kaygı ve sorumlulukla karşı karşıya bırakmıştır. Özellikle Alevilere yönelik artan tehditler ve kimlik temelli saldırılar, sadece Suriye için değil, Türkiye için de bir gelecek kaygısına dönüşmüştür. Bugün geldiğimiz noktada, Suriye’deki gelişmelerin yalnızca bölgeyi değil, Türkiye’nin geleceğini de doğrudan etkileyeceğini göstermektedir

Suriye’nin çatışmalarla sarmalanması, Türkiye’nin dış politikasını derinden şekillendiren bir dizi yanlış kararın ve stratejik hatanın sonucudur. Başlangıçta, Suriye’deki diktatörlük rejiminin karşısında duran muhalifler ve direnişçiler, Türkiye’nin bölgedeki güç dengelerini kendi lehine çevirmeyi amaçladığı bir araca dönüşmüştür. Ancak bu politika, hızla yalnızca Alevilere, Kürtlere ve diğer inanç ve etnik gruplara yönelik tehditlerin artmasına yol açtı. Suriye’de bir iç savaş başladıktan sonra, bu tehditlerin en büyüğü, Alevi halkına yönelik cihatçı grupların saldırıları ve kimlik temelli soykırım tehditleriyle kendini gösterdi. Türkiye’nin, selefi grupları destekleyen dış politikası bu durumu daha da körüklemiş, Alevilerin yaşadığı tehditleri bir katliama dönüştürme noktasına getirmiştir.

Alevi düşmanlığını besleyen bu politikaların bedelini, sadece Suriye halkları değil, Türkiye halkları da ödeyecektir. Bugün Aleviler, yalnızca Suriye’deki varlıklarıyla değil, Türkiye’deki varlıklarıyla da tehdit altındadır. Bu tehdit, sadece kimliksel bir tehdit değil, aynı zamanda Türkiye’nin sosyal dokusunun parçalanmasına yönelik bir saldırıdır. Dışarıdaki bu siyasi mücadelenin, içerideki toplumsal huzur üzerinde yaratacağı etkiler göz ardı edilmemelidir. Alevilerin dışarıda yaşadığı tehlikeler, Türkiye’deki tüm inanç ve etnik grupları etkileyen bir potansiyele sahiptir. Türkiye, Suriye’deki iç savaşın çıkmazlarına hapsolmuşken, aynı zamanda içerideki toplumsal yapıyı da derinden sarsacak bir uçurumun ucunda durmaktadır.

Türkiye’nin Geleceğini Bekleyen Karanlık Günler

Bugün Türkiye’nin geleceğini bekleyen en büyük tehlike, Suriye’deki yönetim boşluğunun, bölgedeki emperyalist ve işgalci güçler tarafından doldurulması ve bu boşluğun Türkiye içindeki siyasi istikrarsızlığı beslemesidir. Suriye’deki iç savaşın getirdiği karmaşa, bölgedeki çokuluslu çıkarlar, mezhepçi çatışmalar ve dış müdahaleler Türkiye için bir anlamda tehdit oluştururken, aynı zamanda içerideki politik gerilimleri de artıracaktır. Türkiye, Suriye’deki gelişmelerin sadece dış sınırlarını değil, iç politik dengelerini de etkileyeceğini çoktan fark etmelidir.

Türkiye, özellikle içindeki Alevi, Kürt ve diğer azınlık grupları hedef alan bir dış politika izlemenin bedelini, siyasi ve toplumsal huzursuzluklar olarak ödeyecektir bunun örnekleri geçmişte ve bugün görülmektedir. Ortadoğu’da izlediği politika, yalnızca Türkiye’yi bölgedeki mezhep savaşlarının tam ortasında bırakmakla kalmayacak, aynı zamanda içerideki toplumsal huzursuzluğu da körükleyecektir. Alevilerin, Kürtlerin ve diğer etnik ve dini grupların eşitlik ve güvenlik talepleri, Türkiye’deki toplumsal barış için bir sınav niteliği taşımaktadır. Bu talepler göz ardı edilirse, Türkiye, yalnızca bölgesel bir istikrarsızlığın değil, aynı zamanda içsel bir çözülmenin de eşiğine gelecektir.

Türkiye’nin Sorumsuz Suriye Politikası ve Alevi Düşmanlığının Yükselişi

Bugün, Türkiye’nin Suriye’deki izlediği yanlış politikaların en somut örneklerinden biri, Alevi düşmanlığının körüklenmesidir. Alevi nüfusu, tarihsel olarak Türkiye’nin en barışçıl ve hoşgörülü topluluklarından biridir. Ancak Suriye’deki savaşın başından itibaren, Türkiye’nin izlediği bazı politikalar, Alevileri hem Suriye’de hem de Türkiye’de tehdit altında bırakmıştır. Selefi grupların ve cihatçı unsurların desteklenmesi, Alevi halkını hem kendi topraklarında hem de Suriye’de yaşanan bir etnik temizlik sürecinin mağduru haline getirmiştir.

Türkiye, bu süreçte hem bölgesel hem de küresel birliklere karşı dengeli bir yaklaşım sergilemek yerine, daha çok mezhebi ve ideolojik çıkarlar doğrultusunda bir politika izlemektedir. Bu tutum, Aleviler gibi, mezhepçilikten ve ırkçılıktan uzak duran grupların yaşamını zorlaştırmıştır. Dahası, Türkiye’nin, bölgedeki çatışmaların içinde daha fazla yer alması, bu kimliksel tehditlerin arttığı bir ortamı yaratmaktadır.

Suriye Arap Cumhuriyeti’nin Çöküşü ve Ortadoğu’da Yeni Bir Dönem: Büyük Orta Doğu Projesinin Devamı

Suriye Arap Cumhuriyeti’nin çöküşü, sadece Suriye için değil, tüm Ortadoğu için tarihi bir dönüm noktasıdır. Bu çöküş, aynı zamanda ABD ve Avrupa emperyalistleri ile İsrail’in kazanması demektir. Suriye’nin bölünmesi, sadece bölgedeki güç dengesini değil, Filistin davasını da ağır bir şekilde zedelemiştir. Suriye’nin toprak bütünlüğünün sona ermesi, Batı’nın bölgedeki hegemonya stratejilerinin güçlenmesine, Filistin davasının ise daha da geri planda kalmasına yol açacaktır. Bu durum, Ortadoğu’nun geleceğini şekillendiren ve özellikle Filistin halkının mücadelesini zora sokan bir gelişme olarak tarihe geçecektir.

Bir yandan, Suriye’nin parçalanmasıyla birlikte Büyük Ortadoğu Projesi süreci devam etmekte ve BOP’un temel amacı, Ortadoğu’da yeni sınırlar, yeni güç dengeleri ve daha fazla müdahale ile emperyalistlerin çıkarlarını güvence altına almaktır aslında. Bu bağlamda, Suriye’nin çöküşü, sadece bir iç savaşın sonucu değil, bölgedeki büyük güçlerin çıkarları doğrultusunda şekillenen bir proje olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye, bu sürecin parçası olmayı sürdürdüğü takdirde, hem iç hem de dış politikasında ağır bedeller ödemeye devam edecektir.

Suriye’nin Geleceği ve Türkiye’nin Karar Anı

Suriye’nin geleceği, yalnızca Suriye halkları için değil, tüm Ortadoğu ve Türkiye için belirleyici olacaktır. Suriye’deki halkların yaşam haklarının güvence altına alınması, barışçıl bir yönetim yapısının inşa edilmesi ve tüm mezhepçi ve etnik grupların eşit haklarla varlık gösterebileceği bir ortamın sağlanması, bölgedeki tüm güçler için bir zorunluluktur.

Eğer Türkiye, Suriye’deki bu gelişmeleri doğru bir şekilde analiz edemezse ve adım atarken toplumun farklı kesimlerini göz ardı ederse, yalnızca Suriye’deki halklar değil, kendi halkı da bu politikanın bedelini ağır bir şekilde ödeyecektir. Türkiye, barış, eşitlik ve demokratik haklar doğrultusunda hareket etmediği takdirde, Ortadoğu’nun karanlık geleceğiyle birlikte, kendi içindeki huzursuzlukları da artıracaktır. Bu yolda alınacak her yanlış karar, yalnızca bölgesel değil, içsel istikrarsızlıkları da derinleştirecektir. Umudumuz Türkiye’nin çıkarı, adalet ve eşitlikten yana bir politika izlemektir. Aksi takdirde, karanlık günler çok yakın olacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir