Koçyiğit: 31 Mart’ta bütün rant muslukları kesildiği için halkın kaynaklarına yeniden çöküyorlar
Dem Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında güncel gelişmeleri değerlendirdi. Bu sabah gerçekleşen kayyım darbesine tepki gösteren ve partimizin bu konuda aldığı kararları duyuran Koçyiğit, şunları söyledi:
Bu sabah Türkiye yeni bir hukuksuzluğa uyandı
Bugün 4 Kasım ve yine güne büyük bir hukuksuzlukla uyandık. Tabii 4 Kasım tarihinin ayrıca bir özelliği var. 4 Kasım 2016’da HDP’ye büyük bir darbe gerçekleştirilmişti. HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve birçok milletvekili eşzamanlı bir operasyonla gözaltına alınıp tutuklanmıştı. Bu siyasi soykırım operasyonunun 8’inci yıldönümünde yani bu sabah Türkiye yeni bir hukuksuzluğa, yeni bir darbeye gözünü açtı. 4 Kasım’ın kayyım atanması için seçilmesi asla tesadüf değildir. Bugün Mardin Büyükşehir Belediyemiz ile Batman ve Halfeti Belediyelerimize kayyım atandı. İçişleri Bakanlığı her zamanki gibi minareyi çalıp kılıfını hazırlamış. Belediye Eş Başkanlarımızın kesinleşen cezaları ve soruşturmalar gerekçesiyle belediyelere kayyım atandığını ifade ediyor. Talimatlı bir yargıyla ilerleyen bütün bu soruşturma ve kovuşturmaların, talimatlı yargıyla ilerleyen bu mahkeme kararlarının sonucunda gelip bu hukuksuzluğu yapıyorlar. Yani önce kılıfı hazırlıyorlar, sonra minareyi çalıyorlar; halkın iradesine darbe vuruyorlar.
Türkiye 21’inci yüzyılda bir Susurluk düzeniyle karşı karşıyadır
Bugün halkın iradesine yapılan darbenin özü, asıl gerçeği nedir? Bu ülkenin bir bölümünde, bölgede Kürt halkının en temel hak olan seçme ve seçilme hakkının yok sayılmasıdır. Kürt halkının yurttaş olarak görülmemesidir. Kürt halkının kendi kendini yönetmesinin engellenmesidir. “Sen belediye başkanı seçemezsin, sen belediye başkanı olamazsın, sen il meclisi üyesi olamazsın, sen halk değilsin, sen yurttaş değilsin” sözünü bugün bu kayyım uygulamalarıyla bize söyleyen bir siyasi anlayışla karşı karşıyayız. “Biz siyasi darbelere karşıyız, biz darbelerin mağduru bir iktidarız” diyorlardı. Oysaki bugün AKP-MHP iktidarı, bizzat darbeci bir iktidardır; halkın iradesine ve demokrasiye darbe yapan, demokrasiyi ve anayasayı askıya alan bir iktidardır. Bütün bu darbeleri kumpas yöntemleriyle yapıyorlar. Bugün yargı-emniyet-siyaset kayyım atamak için işbirliği yapmıştır. Bir kumpas üçgeni kurulmuştur. Türkiye 21’inci yüzyılda bir Susurluk düzeniyle karşı karşıyadır.
Halkın kayyım rejimine karşı demokratik tutumu ve direnişinden rahatsız oldular
Bu irade gaspı, bu hukuksuzluklar sadece bugünle sınırlı değil. Bugüne kadar 149 belediyeye kayyım atanmıştır. Mardin Belediyesine 3’üncü defa kayyım atanıyor, Ahmet Türk’ün yerine 3’üncü defa kayyım atanıyor. Batman Belediyesine 3’üncü defa kayyım atanıyor. Kayyımı bir yöntem olarak bu kadar çok kullanan iktidar, her seferinde sandık kurduğunda ve karşımıza adaylarını çıkardığında bir başarı elde edebiliyor mu? Hayır. Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız %57,4 ile büyük bir zafer elde etti. Yine Batman Belediye Eş Başkanımız %64,52 gibi bir oy oranıyla seçildi. İşte tam da rahatsız olunan budur. Bütün bu sistematik kayyım uygulamasına karşı halkın demokratik tutumu ve direnişi, hukuktan ve demokrasiden yana olan tutumudur. İşte bu tutumdan rahatsız olan bir iktidar var karşımızda.
Kayyım rejimi adı konulmamış OHAL’dir
Bu ülkede çok uzun süredir Kürtlere yönelik sistematik bir dizi politika uygulandı. Bu politikaların en önemlisi de istisna hukukunun genelleşmesidir. Biz bunu yargı eliyle gördük, İstiklal Mahkemelerinde gördük, DGM’lerde gördük, özel yetkili mahkemelerde gördük, OHAL uygulamalarında gördük. Aslında Kürtler çok uzun süredir, yüz yıldır bir istisna hukukuyla yönetilmeye çalışılıyor. Bugün de bu kayyım rejimi, adı konulmamış bir OHAL uygulamasıdır. Bu aslında Kürtlere yönelik istisna hukukunun süreklileştirilmek istendiğini Türkiye halklarına da bizlere de gösteriyor. Bugün yeni bir yol ayrımında olduğumuzu da görüyoruz. Bu istisna hukukunun sadece bölgeyle sınırlı kalmadığını, yaygınlaştığını ve bütün Türkiye’yi kuşatarak demokrasiye kastettiğini hep birlikte Esenyurt örneğinde de gördük. Bölgede olan bölge ile sınırlı kalmıyor. Birilerinin dediği gibi, “Ya, bu kayyım uygulamalarını bölge ile sınırlı tutalım” anlayışı da tam bir bölücülüktür. Türkiye’nin buradan gidebileceği bir yolu yoktur. Aksine bölgede de Mardin de yapılsa bu kayyım uygulamalarına karşı çıkmak gerekir, Trabzon’da da olsa karşı çıkmak gerekir. Bu meseleye ilkesel bir yerden, demokrasi ve hukuk penceresinden, temel hak ve özgürlükler penceresinden bakmak gerekir.
31 Mart’ta rant muslukları kesildiği için halkın kaynaklarına yeniden çöküyorlar
Bu anlamıyla, belediyelerimizin hedef olmasını hiç kimse sadece Kürtlere yönelik bir hamle olarak algılamamalıdır. Bu, Türkiye halklarının umudunu kırmaya, Türkiye’de yükselen demokrasi mücadelesinin önünü kesmeye ve halkların bir arada yaşama iradesini baltalamaya yönelik bir yaklaşımdır ve adım adım örülüyor. Belediyelerimiz demokratik, özgürlükçü, kadın özgürlükçü ve katılımcı yani toplumu esas alan belediyecilik hizmetleri nedeniyle de hedeftir. Neden? Çünkü AKP bütün belediyelerde rantı ve talanı kendisi için yol edinmiş. 31 Mart seçimlerinde bütün o yolsuzluk muslukları kesildiği için, bütün o talan muslukları kesildiği için, kendi çetelerine giden rant hortumları kapandığı için bugün yeniden halkın kaynaklarına çökmek üzere kayyımı devreye koydular. İşte en büyük kaynaklara sahip Esenyurt Belediyesine çökmelerinin, orayı gasp etmelerinin bir sebebi de budur. Batman’ın, Mardin’in, Halfeti’nin, Hakkari’nin gasp edilmesinin temel motivasyon kaynaklarından birinin de yine rant, talan ve kaynaklara çökme olduğunu çok iyi biliyoruz.
Kayyım politikası Kürt’ü ret, inkar ve yok sayma politikasıdır
Kayyım uygulaması sadece halkın kaynaklarını yok etmiyor. Aynı zamanda dilini, kültürünü, bölgesel yerel yaşamını da yok eden, ona da kasteden bir uygulamadır. Bu anlamıyla, yüz yıldır Kürtlere dayatılan ret ve inkar politikalarının en inceltilmiş halinden en kaba haline uygulandığını görüyoruz. Kayyım politikası Kürt’ü ret, Kürt’ü inkar, Kürt’ü yok sayma politikasının bizzat kendisidir. Bugün bizleri siyaseten geriletmeye çalışanlar, belediyelerimizi ve halkın iradesini gasp etmeye çalışanlar şunu çok iyi biliyorlar ki biz bütün bu kumpaslara, gasplara, antidemokratik uygulamalara ve darbelere direnen yegane mücadele odağıyız. Biz olmasak, biz direnmesek, 2016’dan beri bu zulme karşı ses çıkarmasak, bugün AKP çoktan kendi faşist rejimini tahkim etmişti. Kendileri için çoktan dikensiz bir gül bahçesi inşa etmiştiler. Ancak Meclis’ten sokağa kadar ülkenin dört bir yanında her türlü zulme, her türlü hukuksuzluğa, her türlü irade gaspına karşı söz söylediğimiz için, sözümüzü eylediğimiz için, itiraz ettiğimiz için bugün halihazırda AKP istediği düzeni kuramıyor, istediği rejimi gerçekleştiremiyor. İşte o nedenle de yeniden bir saldırı dalgası başlattılar. Bizi siyaseten yok etmeye çalışarak istedikleri o rejimi kurmak istiyorlar.
“Egemenlik Kayıtsız Şartsız Kayyımındır” yazısı ülkenin tüm duvarlarına asılsın
Dün Kürt kentlerinde kayyım atandığında ses çıkarmayanlar, İstanbul Esenyurt’a kayyım atandığında şok oldular. Oysaki biz 2016’da kayyım atandığında, “Bugün Diyarbakır halkının iradesine el konuluyorsa, bugün Van halkının iradesine el konuluyorsa; bu yarın İzmir’in, Adana’nın, Mersin’in iradesine el konulacağının resmidir” dedik. Ne yazık ki tarih bizi haklı çıkardı. Keşke haklı çıkmasaydık, keşke yanılsaydık. Ama ne yazık ki ülkenin en doğusundan en batısına zulümde eşitleniyoruz, haksızlıklarda eşitleniyoruz, hukuksuzlukta eşitleniyoruz, demokrasinin gasp edilmesinde eşitleniyoruz. İşte buna karşı bugün yan yana durmanın ve söz söylemenin zamanıdır. Ahmet Özer’in tutuklanmasında ileri sürülen uyduruk gerekçeleri bütün kamuoyu çok iyi biliyor. Burada bir hukuk tartışması yürütmeyeceğiz. Çünkü mevzunun siyasi olduğunu çok iyi biliyoruz. Mevzunun Kürt halkının Türkiye halklarıyla ittifakı olduğunu, oraya saldırıldığını çok iyi biliyoruz. Mevzunun kent uzlaşısı formülüyle AKP’yi iktidardan düşürme olduğunu çok iyi biliyoruz. Mevzunun Türkiye’nin en büyük ilçesini bir Kürt’ün yönetmesine yönelik tahammülsüzlük olduğunu çok iyi biliyoruz. Mevzunun aslında Esenyurt gibi en büyük gelir kaynaklarından birine sahip ilçenin kaynaklarına çökme olduğunu çok iyi biliyoruz. Kendi bekaları ve iktidar yürüyüşleri için ülkeyi bir kayyım ülkesine çevirdiler. “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” yazıyor Meclis’in duvarlarında. Hayır efendim değiştirsinler; “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Kayyımındır” yazsınlar bütün duvarlara, ülkenin dört bir yanına. Demokrasinin en asgari ölçüsünü tanımayan, halkın iradesine saygı duymayan bir anlayış bugün ülkeyi tam bir karanlığa sürüklüyor.
Bir hafta önce Cumhurbaşkanı Yardımcısıyla yan yana barışı sağlayan Ahmet Türk değil miydi?
İçişleri Bakanlığının açıklamasında Ahmet Türk’ün almış olduğu cezaları alt alta sıralamışlar. Bir hafta önce Şenyaşar ve Yıldız aileleri arasındaki barışı sağlayan Ahmet Türk değil miydi? Cumhurbaşkanı Yardımcısı ile aynı karede oturan Ahmet Türk değil miydi? Bir hafta önce barışı sağlayan Ahmet Türk, bir hafta sonra “terörist” mi oldu? O nedenle, burada bir hukuktan değil büyük bir hukuksuzluktan bahsediyoruz.
Biz DEM Parti olarak, kayyımlara, irade gaspına ve her türlü zulme karşı dün nasıl direndiysek bugün de direniyoruz. Cezaevlerinde arkadaşlarımız direniyor. Meclis’te biz bütün bu yasalara ve hukuksuzluklara karşı direniyoruz. Sokakta halklarımız direniyor. Bugün de bu hukuksuzluklara karşı direneceğiz. Ancak şu çağrımızı buradan yapmak istiyorum: Bugün hep birlikte direnme günüdür. Türkiye’nin en batısından en doğusuna kadar bütün siyasi partilerin, STK’ların, kadın örgütlerinin, hukuk örgütlerinin; bu ülkede haktan, hukuktan, demokrasiden ve vicdandan yana söz kuran herkesin yan yana gelmesi gerekiyor. Bu zulme karşı birleşmemiz gerekiyor, omuz omuza direnmemiz gerekiyor. Bu zulme direnmezsek ülkenin büyük bir kaosa sürükleneceğini, büyük bir çıkmaza gireceğini, demokrasi adına hiçbir şeyin kalmayacağını çok iyi biliyoruz. Onun için bugün demokrasi için mücadele etme günüdür. Dinen farzdır, siyaseten sorumluluktur, hukuken haktır, toplumsal olarak meşrudur. Bu meşruluktan hareketle anayasal, demokratik ve barışçıl mücadele hattını bütün Türkiye halklarının yürütmesi çağrımızı buradan yapmak istiyorum. Aynı hukuksuzlukları yaparak farklı sonuçlar almayı beklemek bir yanılgıdır, buradan bir şey çıkmaz.
Barış ihtimali bu iktidar eliyle bir kez daha yok edilmeye çalışılıyor
Kürt sorununun demokratik çözümündeki beyanlar ve ifadeler üzerine Türkiye halklarının artan umudunun, Türkiye’de artan çözüm beklentilerinin bu şekilde sabote edilmesini, berhava edilmesini kabul etmiyoruz. Aslında iktidarın bir çözüm istemediğini, çözümsüzlükten beslendiğini bu kayyım uygulamaları göstermiştir. İktidarın barıştan değil savaş ve şiddetten beslendiğini bugün bu kayyım uygulamaları bir kez daha göstermiştir. Oysa Türkiye halkları barış istiyor, Kürt halkı barış istiyor. Bütün Türkiye halkları, acaba barış için, çözüm için, diyalog için kim hangi mesajı verdi diye dört gözle beklerken, bugün barış ihtimalinin bir kez daha bu iktidar eliyle yok edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu yok etme girişiminin karşısında durmak, yok etme girişimine karşı toplumsal barışı açığa çıkarmak da bizim görevimizdir.
Grup toplantımızı Mardin’de gerçekleştireceğiz
MYK’mızın bu sabah yaptığı değerlendirmenin sonuçlarını da sizlerle paylaşmak istiyorum. HDK Genel Kurulu nedeniyle Eş Genel Başkanlarımız İstanbul’daydı. Bu kayyım haberinden sonra Batman’a doğru uçaktalar. Batman’a ve ardından Mardin’e geçecekler. Yarın grup toplantımızı saat 13:00’te Mardin’de gerçekleştireceğiz. Bu hafta Meclis Genel Kurulu çalışmalarına, Plan Bütçe Komisyonu ve diğer komisyon çalışmalarına katılmayacağız. Milletvekillerimiz, MYK ve PM üyelerimiz, il-ilçe örgütlerimiz, belediye eş başkanlarımız, bütün seçilmişlerimiz ve halkımızla beraber meydanlarda olacağız. Gasp edilen halkın iradesini ve belediyelerimizi sonuna kadar savunacağız.
Bize bu hukuksuzluğu dayatan iktidara, demokrasiye yapılan bu darbeye karşı Türkiye’nin dört bir yanına, aydınlara, yazarlara, sanatçılara, STK ve siyasi partilere, her çevreye çağrı yapıyoruz: Gelin, bugün yan yana duralım, darbeye karşı direnelim, darbeye karşı mücadele edelim. Gelin, bu ülkenin büyük bir karanlığa girmesine, antidemokratik uygulamaların kalıcılaşmasına seyirci kalmayalım. “Bugün değilse ne zaman?” sorusunu her bir yurttaşın, vicdan sahibi her insanın kendisine sormasını istiyoruz. Her yerde halkımızla beraber olacağız; Esenyurt için de Hakkari için de Mardin, Batman, Halfeti için de mücadele edeceğiz.
Soru: Genel Kurul ve komisyon çalışmalarına katılmama kararı bir hafta için mi geçerli?
MYK’mız bir hafta Genel Kurula, komisyonlara ve Plan Bütçe Komisyonu toplantılarına katılmama kararı aldı. Daha sonra yapılacak değerlendirmeleri yeniden basınla paylaşacağız. Karar bu hafta için.
Demokrasi kurallarını inkar eden hükümetin ne yeni anayasa yapmak gibi bir niyeti vardır ne de bu ülkeye barış getirme niyeti vardır
Soru: Tüm bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Anayasa ile mi ilgili? DEM Parti’yi mecbur bırakma durumu olabilir mi?
DEM’in böyle antidemokratik ve hukuksuz yöntemlerle bir yere gelmeyeceğini en iyi sanırım Türkiye halkları biliyor. Bize yönelik kayyım gaspları ile anayasa masasına oturmamız söz konusu olamaz. Anayasaya ilişkin görüşlerimizi daha önce çokça söyledik. Bu ülkenin bir anayasaya ihtiyacı var. Mevcut anayasaya uyulmayan, yerel demokrasinin yok edildiği, halkın en temel hakkı olan seçme ve seçilme hakkının yok edildiği bu iklimde yeni bir anayasa nasıl olacak? Bu soruyu bugün hep beraber sormamız gerekiyor. İlk çağrımız anayasaya uyulmasıdır, halkın iradesine saygı gösterilmesidir. Sandıkla gelen sandıkla gitmelidir. Bütün bu demokrasi kurallarını inkar eden hükümetin ne yeni anayasa yapmak gibi bir niyeti vardır ne de bu ülkeye barış getirme niyeti vardır. Niyeti barış olanın eylemi de barış olur. Niyeti barış olanın pratiği de barışa dair olur. Niyeti barış olan karşı tarafın barış için uzattığı eli kırmaya çalışmaz, kolunu koparmaya çalışmaz. Bugün barış için uzattığımız el kırılmaya çalışılıyor, kolumuz yerinden çıkarılmaya çalışılıyor. Biz bu politikalara karşı dün olduğu gibi bugün de mücadele edeceğiz. Barış, fikir olarak söylenmekle beraber eylemsel olarak desteklenirse olabilecek bir şeydir. Bizim gördüğümüz hükümetin çözümsüzlükten beslendiği, barışı sabote ettiği, antidemokratik ve hukuksuz uygulamalarla yürüyüşünü sağlamlaştırmaya çalıştığı ve yeni dönemin koltuğuna da bu yöntemle yürümeye çalıştığıdır.
Her birimizin yaptığı açıklama uzatılan ele değer biçme üzerineydi
Soru: Geçen hafta iktidar kanadı bir el uzatmıştı, “o el havada kalırsa gerekeni yaparız” mesajı verilmişti. O el havada mı kaldı?
Hayır, hiç öyle değil. Uzatılan el gayet kabul gördü. Hatırlayın, Merkez Yürütme Kurulumuz, Eş Genel Başkanlarımız, Parti Sözcümüz ve her birimizin yaptığı açıklama uzatılan ele değer biçme üzerineydi, atılan adımları anlamlandırmak üzerineydi. Ama bugün uzatılan elin, samimi bir şekilde uzatılıp uzatılmadığı tartışmasını yürütmek gerekiyor. Gerçekten uzatılan el barış için miydi? Biz öyle kabul ettik, öyle anladık ve elimizi uzattık. Biz durduğumuz yerdeyiz halihazırda. Bizim barışa dair tek bir negatif cümlemiz yok. Çünkü kendi mücadelemizin en büyük gerekçesi, bu ülkede Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözülmesidir. Ama ne yazık ki Cumhur İttifakı bir taraftan el uzatıyormuş gibi görünüyor; bir taraftan da en derin ve en uç hukuksuzlukları yaparak kayyım gibi halk iradesini yok sayan politikalarla aslında barış istemediğini, çözüm istemediğini, bir çözüm aklının olmadığını ortaya koymuş oluyor.
Çok açık söylüyoruz: Barış istiyorsanız bunları yapmazsınız. Hem barış hem kayyım olmaz. Hem barış hem sopa olmaz. Hem barış hem tehdit olmaz. Hem barış hem rota çizme olmaz. Bütün bunlar barışa ve çözüme aykırıdır. Barış isteniyorsa sözü kurulduğu gibi barışın eylemi de pratiği de ortaya konulmalıdır. Biz hala aynı yerdeyiz. Barış meselesini güncel siyasi meseleler için araçsallaştırmamak gerekiyor. Onun için söyledim; yükselen bir umut vardı ve bugün bu umudu yok etmeye çalışıyorlar. En tehlikeli şey de budur.
Bizce en büyük karşılık Sayın Öcalan’ın beyanıydı
Soru: Ahmet Türk “Demek ki görüştükleri yerlerden istedikleri yanıtı alamadılar” dedi. Neyi kastetti?
Ahmet Başkanın bunu hangi çerçevede söylediğini bilemiyorum. Sabahtan beri biz de MYK’da ve kurullarda toplantı halindeyiz. Ama bir yerden bir şey almak üzerine yapılan anlayışın kendisi yanlıştır. Sonuçta İmralı’dan bir niyet beyanı vardı zaten. Koşullar oluşursa çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine meseleyi çekebileceğini, bunun teorik ve pratik gücüne sahip olduğunu Sayın Öcalan açık ve net bir şekilde ifade etti. Bizce en büyük karşılık buydu. Bu değerlendirilmiş olsaydı, bu mesaj hak edildiği şekilde algılansaydı bugün zaten kayyım politikaları olmazdı. Onun dışında bir beklenti vardı da karşılık alındı alınmadı meselesi çok spekülatif olur. Böyle bir bilgiye sahip değiliz.
4 Kasım 2024
Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler