Hatimoğulları onurlu barış için müzakereye açığız
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları Oruç, partisinin Meclis grup toplantısında konuştu. İç barıştan bahseden iktidara Milli Güvenlik Kurulu’nun sonuç bildirgesini hatırlatan Hatimoğulları, “5 maddenin ilk 3’ü Kürtleri nasıl daha fazla katlederiz, döveriz üzerine endekslenmiş ve özetlenmiş. Böyle mi sağlanacak iç barış? İç barışın stratejisi böyle mi oluşturulacak” diye sordu.
İktidara ve muhalefete Kürt sorununun çözümü konusundaki tablonun neresinde olduklarını soran Hatimoğulları, “Biz onurlu barış istiyoruz. Onurlu barışın tesis edilmesi için ödenecek bedel neyse, verilecek mücadele neyse veriyoruz, vermeye de hazırız. Bu konuda müzakere ve diyalog süreci gerektiren dönemlerde de müzakereye de diyaloga da oturmaya hazırız. Ama şu unutulmamalı ki sözde değil özde. Şu unutulmamalı ki kamera karşısına çıkıp iki söz söyleyerek yetinilmesi değil tam da çözüme dair bir planın ve programın kamuoyuna açıklanması, böyle bir programla ortaya çıkılması… Böyle bir somutlukla ancak siyaset konuşulabilir” dedi.
Yeni anayasa için de “yol temizliğine” ihtiyaç olduğunu söyleyen Hatimoğulları, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, siyasi tutsakların serbest bırakılmasıyla ilgili bir düzenlemenin çalışmasının başlatılması, Alevilerin eşit yurttaşlık talebinin karşılanması gibi başlıkları saydı.
Hatimoğulları ayrıca 13 Ekim’de “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” diyerek Diyarbakır’da mitingde düzenleyeceklerini aktardı.
Son 8 ayda 261, eylül ayında 34 kadının erkekler tarafından katledildiğini söyleyen Hatimoğulları, Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner’in de İstanbul’un göbeğinde boğazları kesilerek öldürüldüğünü hatırlattı. Hatimoğlulları, “Erkekler bu cesareti işletilmeyen yargıdan, cezasızlıktan alıyor. Ağızlarını her açtıklarında kadınları ötekileştiren iktidardan alıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçen, 6284 sayılı kanunu iptal etmeyi tartışan iktidardan alıyor” dedi.
Erkek şiddetine karşı önleyici politikaların derhal hayata geçirilmesi gerektiğini vurgulayan Hatimoğulları, “Artık yeter. Bir kadının dahi öldürülmesine tahammülümüz yok” dedi.
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Cezasızlıkla ilgili algı yaratılmaya çalışılıyor” sözlerine yanıt veren Hatimoğulları, “Siz algı yönlendirmeye kalkacağınız yere kadınların katledilmesini önlemek için acilen İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönün ve gerekliliklerini yapın. 6284 sayılı kanunun etkin bir biçimde uygulanması bu hükümetin de devletin de görevidir” dedi.
İktidarın yeni yasama döneminde İş Kanunu’nda değişiklik yaparak kıdem tazminatı ve esnek çalışma biçimlerini de gündemine alacağının göründüğünü belirten Hatimoğulları, “12 bin 500 TL’lik emeklilik maaşıyla geçinemedikleri için çalışmak zorunda kalanlardan da prim almayı önemli hedefleri arasına koymuş durumdalar” dedi.
Konya’da inşaatta çalışırken iş cinayetinde yaşamını yitiren 79 yaşındaki işçiyi hatırlatan Hatimoğulları, “Bu da bu iktidarın utancı olsun” dedi.
Yurttaşın aç ve yoksul, işçiler ve emekçilerin meydanlarda olduğunu söyleyen Hatimoğulları, Akcanlar, Polonez, Fernas, Elba Bant, As Plastik ve KLS Metal işçileri ile özel sektör öğretmenlerinin direnişlerine selam gönderdi.
“Bıçak kemikte değil bıçak ilikte” diyen Hatimoğulları, domates ve biberin tarlada kaldığını, zamların ise durmadığını vurguladı.
Sadece İstanbul’da 1 milyon insanın gece aç yattığını, ailelerin servis parası ödeyemediğini ve çocuklarına bir simit parası dahi veremediğini söyleyen Hatimoğulları, “Gelirde, vergide, ücrette adalet yok. Vergide adalet yok. Özgürlüklerde adalet yok. Bu iktidarın ülkeyi yönetme ehliyeti de yok. Bu iktidar bir an önce gitmelidir” dedi.
Bu ülkenin gerçek sahibinin üretenler olduğunu söyleyen Hatimoğulları, işçi ve emekçilere seslenip “Üreten sizsiniz, söz hakkı da sizindir. Üretim çarkı bir gün bile dursa hayat durur. Haklarınız, emeğiniz için daha çok örgütlenilmesi gereken bir süreçten geçiyoruz. Sendikalara daha fazla haklarınızı savunması için, daha mücadeleci olması için daha çok çağırıcı olunması gereken dönemden geçiyoruz. Sesini çıkarmayan işçi, emekçi, yoksul daha çok sömürülür, daha çok aç kalır” dedi.
Filistin ve Lübnan’da İsrail’in saldırılarında yaşamını yitirenleri saygıyla anan Hatimoğulları, “Ortadoğu halklarına emperyalist bir dizayn dayatılıyor. Harita yeniden çizilmek isteniyor” dedi. Rusya-Ukrayna savaşının sürdüğünü, Çin-Tayvan savaşının gündemde olduğunu anımsatan Hatimoğulları, “Ve şimdi İsrail’in Beyrut’a, Suriye’ye hatta Irak ve İran’a kadar uzanan saldırıları söz konusu. Bunlar, yepyeni bir dünya düzenini yaratmak üzere yola çıkmış emperyalist güçlerin bölgesel savaşlarıdır” dedi.
Katıldıkları Avrupa Konseyi görüşmelerinde de Avrupa Parlamentrosu temsilcilerine de “Artık herkesin barış konusunda elini taşın altına koyması gerekiyor” çağrılarını ilettiklerini söyleyen Hatimoğulları, “Çünkü nükleer saldırılar karşısında hiç kimsenin yaşama şansı kalmayacaktır. Başta kendi ülkemiz, bölgemiz olmak üzere bütün dünya halklarına bir barış çağrısında bulunuyoruz. Gelin, sınır tanımadan evrensel bir barış hareketini hep birlikte örgütleyelim. Barışı hep birlikte inşa edelim” dedi.
AKP-MHP iktidarının bugüne kadar dış siyaset ve Ortadoğu politikasını Osmanlıcı ve yayılmacı bir çizgide izlediğini, Kürt düşmanlığı üzerinde bina ettiğini söyleyen Hatimoğulları, “Erdoğan İsrail’in gözü Anadolu’da, diyor. Erdoğan ‘One minute’ çıkışıyla ya da BM Konseyinde İsrail karşıtı yaptığı konuşmalarla bir yol alabileceğini düşünüyorsa yanılıyor. Hamasettir bu konuşmalar, pratik karşılığı yoktur. Çünkü Türkiye, hiçbir şekilde İsrail’e bir yaptırım uygulamadı. Ticari ilişkileri farklı form ve evraklarla devam ettirdiğini herkes biliyor. Filistin halkı için kimse timsah gözyaşı dökmesin” dedi.
“Anadolu’ya İsrail saldırabilir çıkışıyla, şunu yönetmek istiyor: Ülke çok ağır bir ekonomik krizle karşı karşıya. Tencere iktidar götürür. Tencereler boş ve kaynamıyor. Bunun o kadar farkında ki bu saray ve şürekası, bu savaş tamtamlığını iç siyasete dahil etme gibi bir durumun içindeler. Sizler savaşla, Filistin sorunuyla, ‘ülkenin bekası’ adı altında güvenlikçi politikalarla, bu ülkede işsizliğin, yoksulluğun, hayat pahalılığının konuşulmasının önüne geçemeyeceksiniz.”
İran Cumhurbaşkanı’nın “Olası savaşta içerideki dengelerimiz bozulur, her halk kendi özgürlüğünü istemeye kalkar” sözlerini hatırlatan Hatimoğulları, şöyle devam etti:
“Aynı kırılganlık Türkiye için de geçerli. İktidar bu sorunlara sahici yaklaşmıyor. Bu ülkeyi haksızlık, adaletsizlik, baskı, şiddet ve çatışma böler. Halklar arası ayrımlar böler. İki kardeş arasında yapılan ayrım ve haksızlık iki kardeşi de bir evi de böler. Türkiye’de halkların bir arada, ortak bir yaşam hülyası, umudu var. DEM Parti olarak dün olduğu gibi bugün de Türkiye’de halkların birbiriyle dayanışma içinde eşit ve kardeşçe yaşaması için çalışmalarımızı yürütmeye devam edeceğiz.”
“Bakın bunlar iç barıştan bahsediyor ya da işte bu savaşa karşı yeni bir ivme kazandırmak isterler siyasete… Elbette bütün bunlar konuşulup tartışılacak konular ama şunu söylemeden geçemeyeceğim: Böyle bir niyetleri olduğu halde, 3 Ekim’de toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nun sonuç bildirgesindeki 5 maddenin ilk 3’ü Kürtleri nasıl daha fazla öldürürüz, döveriz üzerine endekslenmiş ve özetlenmiş. Bunu da kamuoyuna ve kendilerine hatırlatmak isterim. Böyle mi sağlanacak iç barış? İç barışın stratejisi böyle mi oluşturulacak?”
“Değerli halkımız, bu kürsüden bir kez daha yineliyoruz. Türkiye’de Kürt sorunu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmelidir. Sadece Türkiye’de değil Suriye’de statü elde etmek üzere olan Kürt halkının statü hakkına dayanışmacı bir çizgiyle yaklaşılmalıdır. Bu, Türkiye’nin resmi görüşü olarak da böyle sunulabilmelidir. Barışın bölgede sağlanmasının yolunun da buradan geçtiğini kimse unutmamalıdır. Bizler bu talpelerimizi yükseltmek için İmralı’da sayın Abdullah Öcalan üzerinde devam eden tecridin kırılması gerektiğini canıyürekten savunuyoruz. Bunun için de 13 Ekim’de ‘Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm’ diyerek Amed’de on binlerle mitingde olacağız hep beraber. Amed’den barışın sesini Ankara’ya, İstanbul’a, Beyrut’a, Filistin’e, Ukrayna’ya, Tayvan’a kadar ulaştırmak istiyoruz.”
“Savaşın ateşinin her yere yayılma olasılığının olduğu bir dönemde tabii ki ülkemizdeki iç barış çok önemli. Savaş halka halka yayılırken bütün dünyaya, elbette bir ülkenin kendi halklarıyla barışmasından daha önemli bir yaklaşım olamaz. Bunu oturup, mevcut olan iç barış aklını verenler de bu çerçevede düşünmek zorundadır. Bizler, iç baroş sağlanırsa, Kürt sorunu çözülürse, dışarıdaki barışın sözcülüğünü de çok daha kolay yapabilir bir seviyeye geleceğiz. Türkiye, İran, Suriye ve Irak için halkların eşitliğinin sağlanması çok önemli. Ateş çemberinin tam kalbinde olan dört ülke ve bu ülkelerde en önemli sorunlardan biri Kürt sorunu. Kürt sorununun, bu ateş çemberi içinde olan dört ülkede çözüme kavuşması bölgenin barışına da son derece hizmet edecek tarihsel ve stratejik öneme sahip olan bir konudur.”
“Partimiz adına şu soruyu hem iktidara hem muhalefete soruyoruz: AKP ve ortakları bahsini ettiğimiz bu tablonun neresindeler? Ana muhalefet partisi bu tablonun neresinde? Bu sorunların çözümüne dair nasıl bir programı var, bunu kamuoyuna açıklamalarını bekliyoruz.”
“DEM Parti bu tablonun neresinde biliyor musunuz? Dün olduğu gibi bugün de tam onurlu barış karesinde. Biz onurlu barış istiyoruz. Onurlu barışın tesis edilmesi için ödenecek bedel neyse, verilecek mücadele neyse veriyoruz, vermeye de hazırız. Bu konuda müzakere ve diyalog süreci gerektiren dönemlerde de müzakereye de diyaloga da oturmaya hazırız. Ama şu unutulmamalı ki sözde değil özde. Şu unutulmamalı ki kamera karşısına çıkıp iki söz söyleyerek yetinilmesi değil tam da çözüme dair bir planın ve programın kamuoyuna açıklanması, böyle bir programla ortaya çıkılması… Böyle bir somutlukla ancak siyaset konuşulabilir.”
“Anayasa ve toplumsal barış gibi çok önemli sorunlarımız var. Bunları başarabilmemiz için yapılması gereken, atılması gereken adımlar var. Kim nerede durursa dursun bizim pusulamız toplumsal barışı sağlamaktır. Mücadelemizi ezilenlerle, kadınlarla, emekçilerle birlikte sağlamaya hazırız. Toplumsal barışı sağlamanın yolu, toplumun taleplerini siyasetin yol haritası haline getirmekten geçer. Toplum bize diyor ki, öncelikle herkesin gönülden inandığı, herkesin ‘Benim anayasam’ diyebileceği bir anayasayı yapın. 12 Eylül askeri cunta anayasasıyla artık ilerlenmez diyor bize. Evet bu bir ihtiyaçtır. Doğrudur. Ama bunu sağlayabilmek için, demokratik bir anayasayı sağlayabilmek için öncelikle yapılması gereken yol temizliğidir. Demokratik bir anayasaya giden yolun temizliğini sağlamaktır. Bu yol bazı pratik adımlardan geçer.
Merkezin adaletli, yerelin güçlü olduğu idari bir sistem kurulmalıdır.
Toplumsal barış için iktidar ve devlet aklının Gezi ve Kobane sendromundan kurtulması gerekiyor.
Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Osman Kavala ve bütün arkadaşlarımıza selam ve sevgilerimizi iletiyorum.
Bu iki davayla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları var. Bu kararların uygulanması ve hayata geçirilmesi yol temizliğinin önemli ögelerinden birisidir.
Cezaevleri işkencehaneye dönmüş durumda. İmralı tecridi 4 yıla yakındır devam ediyor. Bu yol temizliğinin en önemli ögelerinden biri siyasi tutsakların serbest bırakılmasıyla ilgili bir yasal düzenlemenin çalışmasının başlatılmasıdır. Onarıcı adelet, yapıcı adalet budur.
Bu ülkeye yapılan en büyük kötülük 20 Temmuz’da gerçekleşen OHAL darbesi girişimi. Akabinde Türkiye’de rejim değişti, otoriterleşti. Türkiye çok acılar çekti, çok sayıda katliamlar yaşadı. Muhalif olan her kesimi nasıl susturabiliriz şeklinde adım atıldı. KHK’lerle insanlara işsizlik ve yoksullukla boyun eğdirilmeye çalışıldı. 10 Ekim Gar Katliamı’nda ve IŞİD’in katliamlarına ön açan otoriteler, destek çıkan kolluk kuvveti, resmi oluşumlar, bütün bunları konuşmadan geçemeyiz.
Alevilere yönelik ikinci sınıf toplum muamelesi son bulmak zorundadır. Maarif programını, ÇEDES projesini Aleviler reddediyor. Aleviler, eşit yurttaşlık haklarını talep ediyor. Bu bütün inançlara sağlanmalıdır.
Toplumsal barışın önündeki en büyük engellerden birisi ekmek ve adalet sorunudur. Ne adalete ne siyasete güven kalmamıştır.
Bu somutlukta atılacak adımlara ekleyecek çok fazla gündem vardır. Bütün bunların konuşulması gerekiyor. Anayasayı yaparken halka gitmek çok önemli adımlardan biridir.”
Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler