Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

İLİÇ – KAMYON ŞOFÖRÜ EMEKÇİ… ONMİLYON TON ZEHİR ALTINDA CAN…

⌈Necati Şahin ⌉

Kalktı…
Kahvaltı…
Erzincan Tulumundan bir
dürmaç…
Bir demli çay…

Vedalaştı…
Çıktı …

Bindi Kamyona…
Bir türkü düştü diline…
Kamyon homurtusu
fon müziği…

“Erzincan’a girdim
Ne güzel bağlar…”

İkinci mısra aklına gelmedi…
Olsun…
Kendisi Türküyü yakmaya devam etti…

“Bir gelin karalar bağlamış, ağlar…”

“Olmadı ya..
Gelin kararlar bağlamasın,
Gelinler ağlamasın”
diye sitem etti diline…

Değiştirdi.
“Bir gelin oturmuş bağa
Bakar karşı Dağa… ”

Karşı Dağa doğru bastı gaza…

Dağa derin derin baktı…

Düşündü…
“Bu Dağ yoktu ki burada”

Düşündü…
“Biz kazdık, biz taşıdık, biz yaptık bu Dağı…”

“Dağ da,
Dağa benzemiyor ki…
Toprak da,
Toprağa benzemiyor ki…
Ne menemen birşey bu…
Aman boş ver…”

“Bir Gelin oturmuş bağa
Bakar durur karşı Dağa”

Gaza bastı yamacında Dağın…

“Tanrım O Ne…?
Gözlerim doğru mu gördün…?
Dağ akıyor…”

Dağ akıyor…
Dağ yolunu kesiyor…
Önden…

Gözlerini ovdu.
Kapattı…
Açtı…
Rüya değildi.
Dağ akıyor..
Akıyor, yolunu kesiyor…
Yürüyor Dağ
Yoluna Yoluna…

Geri vitese attı…
Geriye doğru bastı gaza..

“Tanrım O Ne…?”
Dağ arka taraftan da akıyor…
Arkadan da çevirmiş kendisini…
Daha devleşerek akıyor…
Dağ yolunu kesmiş
Ardından da…

Aşağıya baktı…
Uçurum…
Yukarıya baktı…
Dağ yaklaşıyor…
Üstüne üstüne…

“İnip kaçayım” dediğinde
Dağ vurmuştu Kamyona…

Kamyona alttan girmişti Dağ ..
Havaya kaldırdı Kamyonu önce…
Üstüne çullandı
sonra…

Önce Alabora oldu Kamyon…
Sonra ne oldu…?

Karanlık…
Çok Karanlık…
Çöktü gözüne…

Korkunç Koku
Çöktü burnuna…

Karanlık neyse,
Koku zalimce…

Dağ Altına almıştı bir kez Kamyonu.
Çöktükçe çöküyor
Üstüne üstüne…

Kamyonun tavanı ağır ağır indi başına…
Eğildi sarıldı direksiyona…

Göğsü direksiyon ile tavan arasında daraldı.
Başı cama dayandı…
Cam kara…

İniyordu
Yerin yedi kat altına…

Masal geldi aklına…

“Bir dev vardı yedi kat yerin altında…
Bir güzel kızı esir almıştı
Bir yiğit gelip kurtarmıştı
Bir peri o Yiğide yol göstermişti…
Yiğit güzel kızı alıp
Yeryüzüne çıkmıştı…”

“O dev, bu dev olmasın?…
Yol gösterir mi Peri
Bana da…
Çıkarır mı Yeryüzüne
Beni de…”

“Ah bu ne zalim koku…
Bu Dağ zalim kokuyor..”

“Oysa
Erzincan Dağları
Munzur Dağları
kekik kokar…
Binbir Çiçek kokar…”

Düzeltti:
“Kokardı…”

“Bu Altın,
bu dağlarda kekik de
keklik de komadı ki…”

“Sahi,
Altın gerekli mi insana…?”

“Şimdi bunun düşünmenin zamanı mı” dedi aklına…

“Gerekli ki…
Geldi onbin kilometre öteden Elinoğlu…
Yoksam
Kanada neree
İliç neree…”

Yerin dibine dibine doğru gittiğini hissediyordu.
O, Kamyon ve Dağ…

DAĞ…
Dağın içinde Kamyon..
Kamyonun için O…

Reçberdi…
“Reçberlik edecek
ne bağ ne bahçe
ne tapu ne tarla
kalmadı bu bölgede…”

“Börtü böcek de
uçup gitmişti…
Gülü çemen de
küsüp solmuştu…”

“Kuşlar mı…?
Konacak bir dal,
Konacak bir dam
kalmamıştı ki…
Tümü zehirli …”

“Kuşlar çoktan uçup gitmişti …
Başka, uzak diyarlara konmuştu…”

“Zamanı mı şimdi bunun düşünmenin”
diyerek sitem etti yine aklına…

Kaç zaman oldu Dağ içine akalı,
Dağ ile
yerin yedi kat dibine gireli…
Bilemedi…

Zaman da durmuştu ya…

“Dağın içinde
Ben böyle böyle…
Ya Dağın dışında…?”

Düşündü:
“Bu bir kaza…”
“Yooo
Doğa kaza yapmaz ki…”

Düşündü:
“Bu bir felaket…”
“Yooo
Doğa felaket olamaz ki…”

Düşündü:
“Bu bir katliam…
Evet evet, bu bir katliam…
Önce Doğa katliamı…
Şimdi insan katliamı…”

Öyle mi…?”
“Öyle öyle”
dedi yüreği…
Sessizce…

“Kurtulur muyum?
Kurtarırlar mı?
Hızır yetişir mı?
Hızır ayındayız ya…
Yetişir…”

“Kaç zamandır Dağ içindeyim…?”
Sordu aklına…
Aklı da bilemedi…

Zaman da durmuştu ya…

Düşündü:
Karısını…
Ne yapıyordu şimdi…
Ağıda durmuştu imdi…

Düşündü:
“Çocukları
umut bekliyordur
şimdi…

Ailesi haber bekliyordur,
Yetkili, yetkisiz herkesten, imdi…”

Düşündü:
“Bakan gelmiş midir?
Nutuk atmış mıdır?”

“Başbakan ne demiştir Tv’de …
Yoo Başbakan yok ki şimdi…”

“Cumhurbaşkanı…
O da Mısır’da ya…
Sisi’ye ‘mihman’
İmdi…”

“Afad, Akut gelmiştir…
Gelmiştir de ne edecek ki bu Dağa
Şimdi…
Dağ da Dağ değil ki…
Akan Dağ…
Zehirli
İmdi…”

“Neydi bu zehrin adı ya…?
Çok çok adları vardı…
Sinamur mu
Neydi ya…?”

“Zehir işte…
Çok çeşitli Zehirler…
Hep birlikte Zehir Dağı…”

“Bir de Zehir Golü var ya….
Aşağıda…
Sızar ince ince Fırat’a…
Sessizce…”

“Altınlar…
Onlar çoktan vardı Kanada’ya…
Şimdi…
Tortusu Dağ oldu…
Kaldı Erzincan’a..
Zehirli…
İmdi…”

“Dağ yürüdü…
Üstümüze üstümüze…
Zehirli zehirli…”

“Kaç kişiyiz Dağın altında,
Kaç Emekçi aktı yerin yedi kat altına…?”

“Ah Tanrım…”
İnledi
Nefesi daraldı…
Mengenede göğsü…
Şimdi…

Ağlamak istedi…
Takatı kalmadı…
Yüreğine düştü
damla damla gözyaşı…
İmdi…

Damlalar…
Karısı için
Çocukları için
Akrabaları için
Vatanı için.
Toprağı için
Kaderi için…
Damla…
Damla…

Kara, kapkara
Dağ içinde..
Zifri karanlık
Zift içinde…

Aydınlık yüreği de
dayanamıyor gayrı… Kararıyor gayrı…
Beyni?…
O da galiba…

“Hızır yetişecekti…
Hızır ayı ya…”

“Ya Bozatlı Hızır yetişmedin ya…”
diyecekti ki…

Hızır yetişmişti ya…
O gün çalışmayı paydos etmişti ya…
Yüzlerce Emekçi kurtulmuştu ya…

“Hızır çok çok yetişmişti öncesi…
Hızır, Çevreci donunda yetişmişti öncesi…
Hızır, bilim insanı donunda yetişmişti öncesi…
Çokça dövülmüştü ya…
Çokça direnimişti ya…”

“Hızır yetişmişti de…
Ne çok Zalim imza vardı…
Hızır da Zalimler ile
baş edememişti…”

Dağ akmıştı…
Patron yetişmemişti…
Makina yetişmemişti..
Teknoloji yetişmemişti…
Devlet yetişmemişti…

Politikacı yetişmişti…
Tv’de…

Altın
yetişmişti…
Kanada’ya…

Emekçiler…
On milyon ton
Zehir altında…

Emekçiler…
Diri de yoklar…
Ölü de yoklar…

‘Ölürse Ten ölür
Can ölesi değil’ ya..

Son bir ‘nefes’
Can’dan:
“Benim sadık yarım kara topraktır…”

“Ama
Bu toprak toprağa benzemiyor ki…
Kara da değil ki…
Rengi de yok ki…
Kokusu çok zalim…”

“Zalimler içinde kaldım…
Gidiyorum …
Dostlar hatırlasın
Beni,
Adsız Kamyon Şoförünü…”

“Dostlar…
Unutmasın,
Adları bilinen Zalimleri…
Altın Kalem ile
Altın için,
Okumadıkları kağıtların altına zalim zalim imza atan
Zalimleri…”

“Dostlar Unutmasın…
Dostlar…
Dost…
D…”(Onmilyon ton zehir altındaki
Emekçilerin
Yedinci Günü…)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir