Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

Demirtaş, savunmasını babasına ithaf etti

Kobanê davasında esasa ilişkin savunmasına devam eden HDP eski Eş Genel Başkanı Demirtaş, savunmasını yeni kaybettiği babası Tahir Demirtaş’a ve bütün anne, babalara adadı. Türk halkının Kürt halkına yönelik suçlarını hatırlatan Demirtaş, birlikte yaşamayı kabul ettiklerini ancak asla itaat etmeyeceklerini vurguladı. 

DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı Kürdistan ve Türkiye’deki halkların 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleştirdiği protestolar gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutsak 108 kişi hakkında açılan Kobanê davası devam ediyor.

Sincan Hapishane Kampüsünde görülen duruşmada DEM Parti Hukuk Komisyonu ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatların yanı sıra çok sayıda izleyici yer aldı. Bir kısım tutsak siyasetçiler, duruşma salonunda yer alırken, farklı hapishanelerdeki tutsak siyasetçiler ise Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. Duruşma öncesi SEGBİS’le katılan avukat ve katılımcılar, babası Tahir Demirtaş’ı kaybeden Demirtaş’a başsağlığı dileğinde bulundu.

Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada Edirne F Tipi Hapishanesinde tutsak HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın esasa dair savunması ile devam ediyor. Demirtaş, “Savunmamı okuma yazması olmadan alın teriyle 7 çocuk yetiştiren babama, Tahir ustaya ve bütün anne babalara ithaf ediyorum” dedi.

‘ACIMIZI BAL EYLEYEREK DURUŞUMUZU KORUYACAĞIZ’
Paul Auster’in, “Yalanı geri alamazsın, gerçek bile yetmez bile buna” sözlerine atıfta bulunan Demirtaş, “Bu kumpas davasında saf katışıksız bir yalan var. Biz yıllardır gerçekleri anlatarak yalanı anlatmaya çalışıyoruz. Yalanın geri alınamayacağını biliyoruz. Bu yalanın sahiplerinin mazoşistçe bir haz aldıklarını biliyoruz. Biz de boyun eğmeden, acılarımızı bal eyleyerek duruşumuzu koruyacağız. Tarihi yalanları bir kez daha ifşa edeceğiz” dedi.

‘BİZİ HAPİSTE TUTAN HANGİ GÜÇTÜR’
Türkiye’de ve dünyada siyasetin etkisinin azaldığını ifade eden Demirtaş, “Bizler siyasetçiyiz, siyasetin değiştirici gücünü öne çıkarmaya çalışıyoruz. Polonyalı düşünür Bolman şöyle der: ‘İnsan ilişkilerinin kırılgan olduğu günümüz dünyasındaki ilişkileri tanımlayacak gerçek kavram likit modernliktir.’ Siyasetin eli kolu bağlı, insanlar siyasete güvenmiyor, çünkü siyaset insanlara beklediğini veremiyor. Türkiye’de siyaset neden çöktü, güç kimin elinde, bizi hapiste tutan kimdir, hangi güçtür” diye belirtti.

‘İNSAN HAKLARI VE BARIŞ KONUSUNDA ULAŞTIĞIMIZ BİLGELİK BİR İŞE YARASIN İSTİYORUZ’
“Biz tarihi gerçekleri ne unutacağız ne de unutturacağız” vurgusu yapan Demirtaş, şöyle devam etti: “Bu dava vesilesiyle gerek insanlık tarihinin gerek halklarımızın tarihinin bir kez daha gün yüzüne çıkması için elimizden geleni yapacağız” dedi. Neden bu kadar saf kötülük olduğunu soran Demirtaş, demokrasi ve insan hakları mücadelesinde maruz kaldıkları haksızlıklar karşısında uzmanlaştıklarını dile getirdi. “Hiç değilse biz bu dava nedeniyle insan hakları ve barış konusunda ulaştığımız bilgeliğimiz bir işe yarasın istiyoruz” diyen Demirtaş, bu nedenle inatla konuşmaya devam ettiklerini belirtti.

‘ONURUMUZ İÇİN YAŞAMAMIZ GEREKTİĞİNE İNANDIK’
Tarihi kaynaklardan alıntılarla sözlerini sürdüren Demirtaş, gezegenin tarihinden insanın tarihine savaşların hiç son bulmadığını dile getirdi. Demirtaş, “Son 5 bin yılda kimliklerimiz, inançlarımız, onurumuz için yaşamamız gerektiğine inandık” dedik.

‘ERDEMLİLİK SÖZLEŞMESİNİ DEVLET BOZDU’
Halkların karnını doyurmak ve yaşamak istediğini söyleyen Demirtaş, “Sizin ve benim mensup olduğumuz devlet, bizim anavatanımızı zorla işgal etmiş. Erdemlilik anlaşmasını bozan devlettir. Burada bir suçlu aranacaksa o biz değiliz, biz bunun mağduruyuz. Bizim de hatalarımız oldu. O da doğrudan ve hakikatin peşinden gitmeme gibi hatalarımızdır; erdemlilik sözleşmesini ihlal ederek binlerce yıllık bir arada yaşama akdini bozanlara karşı direnmemizdir. Bugün yargılanmamızın nedeni budur” şeklinde konuştu. Erdemlilik sözleşmesinin bozulmasıyla insanların binlerce kez isyan ettiğini hatırlatan Demirtaş, “Dünyanın her yeri sömürgeleştirildi. Amerika Birleşik Devletleri’nin, Avrupa’nın zenginliğinin, Kanada’nın zenginliğinin temelinde Asya ve Ortadoğu’nun sömürülmesi yatar. Bu sözleşmeyi bozanlar suçludur. Afrikalılar, Asyalılar, Mezopotamyalılar suçlu değil” diye konuştu.

‘ZENGİNLİK DEDİĞİNİZ EMPERYALİST SÖMÜRÜ’
Avrupalıların, Batılıların zenginlik dediklerinin çaldıkları ve sömürdükleri olduğunun altını çizen Demirtaş, “Bugün göç dediğiniz, zorunlu göç dediğiniz şeyde de çaldıklarınızın peşinden geliyor insanlar. Çünkü zenginlik dediğiniz şeyler zaten o insanlara ait. Biz buna emperyalist sömürü diyoruz. Konuşmalarımızda bunlar var. İspanya Batı Sahra’dan çekilirken arkasından bir avukat, bir doktor bıraktı. Avrupa oradan sömürdüğü altın, petrol ve madenle zenginleşirken dünyanın doğusu geri bırakıldı” dedi.

“Güç sizin elinizde değil, iktidarın da elinde değil; güç uluslararası güçlerin elinde. Bu dosyada da bizim tutuklu kalmamız lazım ki Cumhur İttifakı iktidarını sürdürsün. Cumhur İttifakı iktidarını sürdürsün ki bu uluslararası güçlerle işbirliğini sürdürsün. Avrupa Konseyi, Avrupa burada olup bitenlerin farkında” diyen Demirtaş Batılıların sömürge tarihine ilişkin anlatımlarını sürdürdü.

‘KÜRTLER TEHDİT OLARAK GÖSTERİLİRSE TEHDİTTİR ARTIK’
Din ve inanç uğruna insanların yaptıklarına işaret eden Demirtaş, IŞİD’lilerin ya da sokağa dökülen güruhun islam adına neler bildiğini sorguladı. Partisinin genel merkezi önüne sarı torba bırakan gruplara dikkat çeken Demirtaş, dinin ve kimliğin ne kadar farkında olduklarının bilmediğinin altını çizdi. Psikolojik olarak insanların şartlanmışlığına da işaret eden ve “Binlerce kez insanların beynine tehdit uyarısı gönderildiyse onu tehdit olarak algılar” diyen Demirtaş, “Binlerce kez Kürtler tehdit olarak gösterildiyse, o artık tehdittir. Komünistler tehdit olarak gösterildiyse, onlar tehdittir artık. Erdoğan, AKP’li yetkililer, İletişim Başkanlığı seçim sürecinde binlerce kez bunu yaptılar. ‘Demirtaş, Kürtler tehdittir’ mesajı verildi. Yaptığım alıntıda da olduğu gibi yalanı geri alamazsın, gerçek bile buna yetmez” dedi.

‘ANAVATANIMI ÇALMIŞSIN AMA KÜRDİSTAN DİYEMEZSİN DİYOR’
“Bizi ekmeğe muhtaç edip bize ekmeği çalmayı yasaklayanlar tarlayı, fırını çalmış. Hatta ülkemi, anavatanımı çalmışsın. İşte buna itiraz edemezsin diyor. Kürdistan diyemezsin diyor” diyen Demirtaş, iyi, onur ve erdemliliği savunduklarını ve bunun da bedelini ödediklerini söyledi. Demirtaş, “Cezaevlerinde büyük hırsız bulamazsınız, onlar küçük hırsızlardır. Karnını doyurmak için, ailesini geçindirmek için çalmıştır. Kendisine ait olanı almak için yanlış bir yol seçmiştir. Hırsızlığı meşrulaştırmayalım ama gerçek budur” ifadelerini kullandı.

‘G-20 KATİLLER ZİRVESİDİR, HALKLAR MAZLUMDUR’
Demirtaş, şöyle devam etti: “Dünyanın en büyük teröristleri emperyalistlerdir. ‘Ben bu teröristi bırakmam’ diyenler emperyalistlerle sarmaşdolaş değil mi? Amerika’nın, İsrail’in yaptıklarını saymayalım. Sonra bunlar kameraların karşısına geçip masum halkı terörist olarak ilan ederler. G-20 katiller zirvesidir, BM öyledir, Netanyahu katildir, HAMAS katildir ama Filistin halkı, İsrail halkı, Kürt halkı mazlumdur. Halkların diline ve kültürüne el koyanlardır katil olanlar, biz değiliz. Biz sadece halkımızın onurunu ve kimliğini savunduk, halkımızın kendi topraklarında insanca yaşama hakkını savunduk.

‘TÜRKLER DİRENDİ, PEKİ KÜRTLER DİRENİNCE NİYE TERÖRİST OLUYOR’
“Buradaki hangi Türk ve Kürt arkadaş kimin hakkına el koydu? Devleti de yönetmedik. Gültan ablayı yolsuzlukla, Türkçe tabelaları belediyeden sökmekle suçlayabilir misiniz? Burada Türkçe konuşulamaz diye suçlayabilir misiniz? Hayır ama ben size binlerce böyle faşist belediye başkanı sayabilirim. Kesk u sor u zeri söktüler, trafik lambalarını yasakladılar. Kim suçlu? Kimin tavuğuna kış dedik? Vatan bizim, toprak bizim, emek bizim. Ankara’yı mı işgal ettik? Gelip orada halkın dilini, kültürünü, inancı mı yasakladık? Türkler işgale karşı çıktılar mı? Yunanlılar, İngilizler vardı ve Türkler buna karşı direndiler. Kürtler direnince neden terörist oluyor? Üstelik siyasetle, lafla direnmiş. ‘Bu kadarı bile senin için ölüm fermanıdır’ denildiği an erdemlilik sözleşmesi bitmiştir. Yalan, iftira budur. Bize yönelik tarihi ve güncel yalanların kaynağı budur, saf kötülüğün kaynağı budur. Daha büyük kötülük nasıl yapılabilir dediğimiz an devreye giren budur. Arkadaşlarımız suçsuz yere tutuklu, bunu bilmeyen mi var?”

‘İYİLİK KAZANSIN DİYE DİRENİYORUZ’
Dini ve Allah’ı sömürenlerin, Gezi direnişçilerini tutsak edenlerin içeride kalması gerektiğini belirten Demirtaş, “Neden AİHM kararı uygulanmıyor, neden AYM kararları uygulanmıyor? Niye arkadaşımız (Can Atalay) bırakılmaz? Çünkü AYM kararı uygulanmayınca kıyamet kopmaz. ‘Biz daha çok yapacağız bunu, yani erdemlilik sözleşmesini bozuyoruz, size bir şey olmaz yandaşlarımız’ diyorlar. ‘İhale almaya, 5 maaş almaya devam edeceksiniz. Kıyamet kopuyor mu, hayır. Sizinle aramızdaki bağ Anayasa değil, para akışı devam ediyor. Anayasa ihlal edildi diye isyana paniğe gerek yok. Bunları yapmaya devam edeceğiz, haberiniz olsun’ diyorlar. Mesele Can Atalay değil. Daha çok ihlal yapacaklar. Yasalarla, Anayasaya aykırı ihlaller yapmaya hazırlanıyorlar. İşte Gültan Kışanak 7 yıldan fazla tutuklu. CMK’da yazıyor en fazla 7 yıl kalabilir. Kalabilir, isyan mı edilecek, aman. İslam inancına göre ölen kişi, cemaatle cenazeye gider ve cemaat dağıldıktan sonra başı taşa değdiğinde öldüğünü anlar. O günkü toplum da sıra kendisine gelince öldüğünü anlayacak. Ama günü gelince mutlaka iyilik hakim gelecek ve hep denildi ya dünya iyiliğin yüzü suyu hürmetine dönüyor, biz de iyilik kazansın diye burada direniyoruz.”

‘ADALETİ ÇIKARIRSANIZ SİZDEN HUKUKÇU OLMAZ’
Demirtaş hukukçu tanımı yaparak, “Adaleti çıkarırsanız sizden hukukçu olmaz, kasap olur kasap” diyerek şunları söyledi: “Hepimiz yoksul çocuğu olarak okuduk ve hakim, savcı, avukat olduk. Zenginlerin çocuğu hakim, savcı olmaz. Bakın babam 7 çocuğunu okuma yazma bilmemesine rağmen okuttu. Hepinizin babası, annesi öyle. Annem gece yarısına kadar başkalarının elbiselerini dikti. Bizi okutmak için yaptı bunu” ifadelerini kullandı.

‘1514’TE KÜRDİSTAN COĞRAFYASI İKİYE BÖLÜNDÜ’
Kürt-Türk ilişkilerine, tarihsel gelişmelere ve Kürt sorununun kaynağına dair değerlendirmelerde bulunan Demirtaş, İnkilap tarihi kitaplarında birkaç yerde “zararlı cemiyetler” olarak Kürtlerden bahsedildiğini anımsattı. Kürtlerden hiçbir yerde iyi bir şekilde bahsedilmediğinin altını çizen Demirtaş, 1514’teki Çaldıran Savaşı ile birlikte Kürtlerin coğrafyasının ikiye bölündüğünü hatırlattı. Demirtaş, “Kürt tarihinde de tartışmalı bir kişilik olan İdris-i Bitlisi hem Yavuz Selim’e danışmanlık hem de savaşın akıl hocalığını yapar. Çaldıran Savaşı Osmanlı’nın zaferi ile sonuçlanır ve Kürdistan coğrafyası de facto olarak ikiye bölünür. Daha sonra bunun resmileşmesini 1639’daki Kasrı Şirin Anlaşmasıyla görürüz. Ama aşağı yukarı 1514 yılından beri Kürdistan coğrafyasının 3’te biri İran Safevi Devleti’nin sınırları içerisindedir” dedi.

‘HAMİDİYE ALAYLARI KÜRTLERE DAHA ÇOK ZARAR VERİR’
Daha sonra Kürdistan tarihinin yazılmaya başladığını vurgulayan Demirtaş, sonrasında yaşanan Kürt isyanlarına dikkat çekti. Demirtaş, Abdülhamit döneminde Kürdistan madalyası bastırıldığını belirterek Osmanlı döneminden beri Kürtlerin özerklik ve otonom örgütlenmelere sahip olduğunu söyledi. Demirtaş, “Kürtler bütün yaşadıklarını yazılı tarihle değil ama sözlü tarih ve dengbejler yoluyla bugüne taşımıştır. Kürtlerin hafızalarında o dönemler dahil her şey canlıdır. Mir Bedirxan, Osmanlı tarafından baskıya uğrar. Mir Bedirxan ihanete uğrayarak yenilgiye uğrar. Mir Bedirxan dönemi Kürt-Kürdistan tarihi açısından önemlidir ve kimi fezlekelerde geçtiği için değineceğim. Bedirxan Beyliği ortadan kaldırılırken Kürtçe, Kürdistan yasaklanmıyor” diyerek Kürdistan’ın emirliğinin Osmanlı tarafından kabul edildiğini söyledi. Hamidiye Alaylarına da dikkat çeken Demirtaş, “Bununla Kürtler kendi örgütlenmelerini korur ama verdikleri zarar çok daha büyüktür. Bugünkü koruculuk sistemine benzer. Kürt aşiretleri Hamidiye Alayları eliyle birbirine zulüm uygular. Hamidiye Alayları Kürdistan tarihinde olumsuz bir role sahiptir ama bunu olumlu bulan Kürt İslamcılar da vardır. Ben olumlu bulmuyorum” dedi.

‘TÜRKLERLE BİRLİKTE HAREKET ETTİĞİMİZ İÇİN BU TRAJEDİYİ YAŞIYORUZ’
Kürdistan tarihine ilişkin anlatımlarını sürdüren ve Sykes-Picot Antlaşmasına da değinen Demirtaş, bugün çizilen sınırların büyük oranda Sykes-Picot Antlaşmasıyla belirlenen sınırlar olduğunu vurguladı ve “1514’te fiilen ikiye bölünen Kürdistan coğrafyası 1916’daki Sykes-Picot Anlaşması ile dörde bölünür. Kürdistan’ın bölünmesi emperyalistlerin bize armağanıdır ki daha sonra kendi hatalarımızla bu sorunu büyüttük” diye konuştu. Demirtaş, 1925’teki Şeyh Said İsyanına da dikkat çekerek, “Kürtler Türklerle birlikte hareket etmemiş olsaydı kaderimiz nasıl olurdu bilemiyorum. Birlikte hareket etmeyi seçtiğimiz için bugün bu trajedi yaşanıyor” ifadelerini kullandı.

‘1925 TÜRK-KÜRT İLİŞKİLERİNİN KIRILMA NOKTASIDIR’
Lozan Antlaşmasına da işaret eden Demirtaş, “Bu anlaşmada Kürtlere yönelik hükümler yer almaz, Kürtlere dair herhangi bir hüküm yoktur. Çünkü İsmet İnönü ‘Ben Kürt ve Türk halkının temsilciyim’ der. Kürt mebuslar bunu teyit ederler. Lozan Anlaşması bir başarı olarak görülür” bilgilerini paylaştı. Şeyh Said’in kafasında büyük bir isyan fikri olmadığını ancak Azadi Örgütünün teşvikiyle ve yanlış anlaşılma sonucu isyanın patlak verdiğini dile getiren Demirtaş, “1925 çok önemlidir, Türk-Kürt ilişkilerinin önemli bir kırılma noktasıdır. Yeni tarih yazımında Kürtler arkadan vurdu yazımına kadar giderler. Burada kandırılan Ankara değil Şeyh Said ve arkadaşlarıdır. Hepsi halifeliğin devamı için savaştılar, hepsine özerklik sözü verildi. Bunlar tarihi gerçekler. İki ayrı anlatı ve iki ayrı duygu kırılması var. Biri için vatana ihanetle suçlanan, öteki için kahramandır. Sabah anlattığım tehlike kodları Kürtler için başka, Türkler için başkadır. Ağrı İsyanı da kanlı bir şekilde bastırıldı. Zilan Deresinde Kürtler katledilir ve orası uzun süre yerleşime kapatılır. 1930’da Ağrı İsyanı başlatılırken Barzani öncülüğünde Irak’a karşı isyan başlar” dedi.

‘DERSİM KATLİAMININ NEDENİ BÖLGENİN ÖZERK OLMASIDIR’
Dersim Katliamının da Kürtler için büyük bir kırılma olduğuna işaret eden Demirtaş, “Şeyh Said İsyanına karşı yapılan katliam Sünni Kürtler için, Dersim Katliamı Alevi Kürtler için kırılma noktasıdır. Dersim bir isyan değildir, orada bir isyan hazırlığı da yoktur. Dersim bir ilin ismi değildir, bir bölge adıdır. Kürt Aleviliğinin yaygın olduğu bir bölgedir. Dersim Kürtler için de Aleviler için de özgündür. Dersim bölgesi özerktir ve oradaki katliamın nedeni bu özerkliği dağıtmaktır. Ocak örgütlenmesiyle toplumsal sorunlar çözülür. Dersim Katliamı ile ocak sistemi dağıtılmaya çalışılır. Katliam emri İsmet İnönü tarafından verilir” diye kaydetti. Demirtaş savunmasında 3. Barzani isyanını ve bu isyanın İngilizlerin desteğiyle nasıl yenilgiye uğradığını, 1946’da ilan edilen Mahabat Cumhuriyetini de anlatarak Kürt tarihine ilişkin bilgileri paylaştı.

‘CHP’Lİ VEKİL KÜRDÜN KATLEDİLMESİNİ TEKLİF EDER’
Demirtaş 49’lar Davasına da dikkat çekerek şunları söyledi: “Musul’da içinde Kürtlerin de olduğu bir grup tarafından Türklerin katledilmesi duyulunca, Ankara’da siyasetin havası gerilir ve orada öldürülen Türkmen kadar Kürt öldürülmesi CHP’li bir milletvekili tarafından teklif edilir. Orada katledilen Türkmen kadar Türkiye’de Kürdün katledilmesi teklif edilir. Bütün o sessizlikten sonra Kürtler o dönemde Türkiye Kürtleri olarak imza toplar. Bu, uzun yıllar yaşanan sessizlikten sonra Kürtler adına atılan ilk imzadır. Çünkü Dersim ve Ağrı katliamlarından sonra Kürtlerin asimile edildiğine inanılır. Ankara’da tartışmalara sebep olan bu dilekçe sonrasında aralarında Apê Musa’nın da olduğu 50 Kürt ileri geleni, öğrenci, aydın tutuklanır. Biri yargılama başlamadan hayatını kaybeder ve olay 49’lar Davası olarak tarihte yer alır. Yargılamalar uzun sürer. En son zaman aşımından dava düşer. Bu dava Kürtlerin hafızasında önemli yer bırakır. Onların tek suçu imzaladıkları dilekçeye ‘Türkiye Kürtleri’ yazmalarıdır. Ankara’nın tüylerini diken diken etmiştir bu tabir”.

‘VEDAT AYDIN’IN KATLEDİLMESİ POLİTİZE OLMAMA NEDEN OLDU’
PKK’nin kuruluşuna, aynı yıl gerçekleştirilen Maraş Katliamına ve daha sonra yaşananlara kronolojik olarak dikkat çeken Demirtaş, “90’da HEP kurulur ve Kürtler haklarını demokratik mücadele yoluyla kazanacaklarına inanır. Bu, Kürtlerde büyük coşku yaratır” dedi. Demirtaş, Vedat Aydın’ın katledilmesine de dikkat çekerek, “18-19 yaşındaydık, Vedat Aydın’ın katledilmesi benim politize olmama neden oldu. Vedat Aydın’ın cenazesinde ben de vardım. Vedat Aydın’ın katledilmesi benim ve Kürtlerin hafızasında önemli bir başka kırılmadır” dedi.

Öcalan tarafından ilan edilen tek taraflı ateşkeslere, bunların boşa çıkarılmasına, parti kapatmalara, failli meçhul cinayetlere, özel savaş politikalarına da konuşmasında dikkat çeken Demirtaş, devletin Öcalan ile İmralı’daki görüşmelerinin de 2000 yılında başladığını belirtti.

‘BUGÜNKÜ KEMALİZMİ MUSTAFA KEMAL BİLE TANIYAMAZDI’
Daha sonra Türk tarihine değinen ve Jön Türklerin faşizmden sosyalizme, komünizmden siyasal İslam’a kadar her düşünce akımını takip ettiklerini belirten Demirtaş, “Bütün bunlar karışınca ortaya çorba çıktı” dedi. Demirtaş, Kemalizm’in bütün bu akımlar arasında bocaladığını belirterek, “Yaşasaydı bugünkü Kemalizm’i herhalde Mustafa Kemal’in kendisi bile tanımlayamazdı” diye konuştu. Demirtaş Cumhuriyetin kuruluş döneminde faşizmin ve komünizmin revaçta olduğunu ve Türklüğün de o mertebeye çıkarılmak istenildiğinin altını çizerek, “O yüzden hep İtalya ve Sovyet Rusya’ya ziyaretler yapılır. Kadro diye bir doktriner dergi çıkarılır ve o dergide faşizm övülür” dedi.

‘İHTİYACA GÖRE DEĞİŞEN TÜRKLÜK TANIMI’
Demirtaş, Türklüğün tanımının koşullara göre değiştiğini belirterek “Bazen herkes Türk’tür, bazen sadece Türkler Türk’tür, bazen Kürtler Türk’tür, bazen Kürtler Kürt’tür, bazen Kürtler yoktur. Bazen bütün dünya Türk’tür, bazen Kıbrıs ve Azerbaycan Türk’tür. Duruma göre, ihtiyaca göre değişen pragmatist bir Türklük tanımdan bahsediyoruz” dedi. Demirtaş, Kemalizm’in hiçbir şekilde toplumda tam olarak yer edinemediğini ve ordunun da bu nedenle on yılda bir darbe yaptığını söyledi.

’80 DARBESİ ZİHNİYETİ İLE DEVAM EDİYOR’
Solun da vatan haini olarak beyinlere pompalandığını söyleyen Demirtaş, “Ama bu büyük bir yalandır. Solun hataları vardır ama hiçbir zaman vatan haini değildir. Bu halk için her zaman en büyük bedeli ödemiştir. 1980 Darbesinin asıl hedefi soldur. Kemalist devrim yaptığını iddia eden Kenan Evren, Alevi köylerine camiler inşa ederek ve pek çok benzer uygulamalarla solun yerine İslamcı bir anlayışı yerleştirmiştir. Bu darbe Kemalist bir darbe değil yeşil İslamcı bir anlayışın sonucudur. Bu darbe henüz bitmiş değildir. 1980 Darbesi bütün kurum kuruluşları ve zihniyeti ile devam ediyor” dedi.

‘CHP’NİN KAFASI CUMHURİYETİN BAŞINDAN BERİ KARIŞIKTIR’
“Kürtler sindirilir, Aleviler sindirilir, solcular sindirilir. Cumhuriyetin 3 temel tehdidi sindirilir. Ne zamana kadar, 68’e kadar, öğrenci hareketleri başlayana kadar” diyen Demirtaş, “CHP’nin kafası Cumhuriyetin başından beri karışıktır. Halen de böyledir. Ortanın solundan ortanın sağına kadar savrulur durur” dedi. Demirtaş sol sosyalist mücadele tarihine de değinerek şunları söyledi: “Deniz Gezmiş ve arkadaşları Hüseyin ve Yusuf vardır, Mahir Çayan vardır. Kürt hareketinde Mazlum Doğan 24 yaşındadır. İbrahim Kaypakkaya 24 yaşındadır. Bunların hepsi büyük teoriler yazarlar. O yıllarda Türkiye’nin 20’li yaşlarındaki gençleri dünyayı sarsacak teoriler yazdılar ve bunları hayata geçirmek için pratiğe geçtiler. Sonrasında sol kendi içerisinde fraksiyonlara ayrıldı, paramparça oldu. Ancak o döneme damgasını vuran gençler bugün halen Türkiye sol sosyalist hareketinin öncülüğünü yapıyorlar. TİP’in varlığı Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, bunların Kürt hareketiyle ilişkileri kendi içlerinde kıpır kıpır bir tartışma yürütürler. Belki iktidara gelemiyorlardı ama Türkiye’deki vicdanı bozulan erdem sözleşmesini yeniden kurmaya çalışan en önemli düşünce akımlarıydı bunlar. Hikmet Kıvılcımlı ve Mihri Belli yeniden sol ve sosyalist tartışmaları topluma taşımaya çalışmanın yanı sıra Cumhuriyetin hatalarıyla yüzleşmeye de çalıştı. Bu Türkler için ilkti. Mahir Çayan, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını en net ifade eden öncülerden biridir. İbrahim Kaypakkaya aynı şekilde. Bunlar Türk halkının değerleridir. Bunları bugün terör örgütleri diye anıyorlar. Asıl bunlara kıymet vermelidirler. Topal Osman’ı anacağınıza bunları anın diyeceğim ama nereden anlayacaklar. Bunlar antiemperyalistçilerdi, Kürt halkının dostlarıydılar. Kürt halkı olarak geri dönüp baktığımızda o dönemde anlaşılmayan şeyin ne olduğunu çok iyi anlıyoruz. Kaypakkaya 24 yaşında Kürtlerin tarihini Kürtlerden daha cesur sahiplenebiliyordu. Deniz Gezmişler idam sehpasına giderken ‘Yaşasın Kürt ve Türk halkının kardeşliği’ diye slogan atabiliyorlardı. Onların takipçileri bugün bizimle HDP’de siyaset yürütüyorlar. Maalesef sol, 1980 Darbesinden sonra uzun yıllar kendisine gelemedi. Nasıl ki Kürtler demokratik siyaset yapmaya çalıştıysa, sosyalistler de bu yolda çok sayıda parti kurdu. Örneğin ESP İslamcılardan çok daha sert ve net bir şekilde 28 Şubat Darbesine karşı tavır sergiledi demokrasiyi savunmak adına. Bütün bu onurlu insanlar bu mahkemelerde yargılandılar, işkencelerde katledildiler ama geri adım atmadılar. Bugün bizimle birlikte hareket ediyorlar, çünkü ortak ve onurlu yaşamın ancak böyle mümkün olduğuna inanıyorlar. Bu bizim için büyük bir onur ve gururdur. Onlar bizi gururlandırdılar, biz de ortak mücadeleden vazgeçmeyerek onların emeğine ve tarihsel mirasına saygılıyız.”

‘BİR HALK ÇÖZÜM İSTİYOR DİYOR NASIL SUÇLAMA KONUSU OLUR’
Demirtaş daha sonra hakkında hazırlanan fezlekelere ilişkin beyanlarda bulunarak, bu fezlekelerin tamamının siyaset yapma hakkına yönelik olduğunu söyledi. 10 no’lu fezlekede, “Kandil’de örgüt yöneticileri ile fotoğraf çekme” suçlamasıyla karşı karşıya kaldığını belirten Demirtaş, “Propaganda amaçlı değildi. Barış sürecinin ciddiyetini, olabilirliğini göstermek amacıyla yapılan sosyo-psikolojik bir çalışmaydı. Türkiye’de artık silahların susacağını göstermek için çekilmiş bir fotoğraftı. Bir diğer fezleke demokratik çözüm çadırıdır. Bir halk çözüm istiyorum diyor diye nasıl suçlama konusu olur. Bu sabahtan beri anlattığım trajedinin bir başka örneğidir. Ortada bir suç yok, hakkı ihlal edilenler Kürtler” diye konuştu.

‘DİRENİŞ DEDİĞİMİZ HER ŞEYİN ALTINI ÇİZMİŞLER’
Hakkında hazırlanan fezlekelerin tamamının yürüyüş ve konuşmalardan ibaret olduğunu ve tamamının Kürt sorununun çözümünü içeren konuşma ve eylemlerden oluştuğunu dile getiren Demirtaş, “Bu fezlekeler ifade özgürlüğüne, demokratik eylem hakkına müdahaledir. Bir diğer fezleke gerilla cenazesine ilişkin. Katılmadığım bir eylem ama kumpasın bir parçası olarak buraya sıkıştırılmış” dedi. Demirtaş, “Bu fezlekelerde direniş dediğimiz her şeyin altını çizmişler. Direniş eşittir terör. Bizim jargonumuz farklı, tarih bilincimiz farklı, kullandığımız kavramlar farklı. ‘Barış için direniyoruz. Bu savaşı bitireceğiz, bunun için direneceğiz’ demişiz bunun altını çizmişler. Ben Diyarbakır İHD Başkanı iken İl İnsan Hakları Kurulu kurulmuştu. Vali kurulun temsilcisiydi. Orada yaptığım konuşmada İHD örgütleri dedim diye sözümü kesti Vali, ‘Örgüt demeyin, başka bir şey deyin’ dedi. Abdulhamit’ten beri böyle. Burun kelimesini bile yasaklamıştı kendisi. Biz direniyoruz, hapiste direniyoruz, parlamentoda direniyoruz. Zulme karşı direniş haklıdır, meşrudur. Sen gece gündüz Gazze için direniş çağrısı yapıyorsun, hilafet çağrısı yapıyorsun. O niye suç değil? Biz özerklik isteyince niye suç? Onlarınki barışçıl ise bizimki de barışçıl. Türklerin ve Kürtlerin hafızası başka aktı. Yüz yılda iki ayrı korku ve travmaya sahip halk, aynı ülkenin çatısı altında mecburlar, mahkumlar ve aynı zamanlarda cezalılar. Bizim için ceza gibi ama Türkler için de ceza gibi. Başka bir çaremiz de yok. Türk Devletinin Kürtlere bakışı şöyle: Ya benimsin ya kara topraksın. Slogan yasak, pankart yasak, siyaset yasak, sivil toplum örgütü yasak. Dağa gidince terörist. E siz dik alasını yapıyorsunuz. Şeriatı da hilafeti de savunanınız oluyor. Biz de hakkımızı kullanıyoruz. Bize izin verseniz ölümleri engelleyeceğiz” ifadelerini kullandı.

‘EL ÜSTÜNDE TUTULMASI GEREKEN İNANÇLARA UTANMADAN HAKARET EDİYORLAR’
Parlamento’da Kürtçe konuşmaların engellenmesine de tepki gösteren Demirtaş, “Yahu Süryanice bile konuşturmadılar. 2023 yılından söz ediyoruz, utanç verici bir şey. Özür dilenip el üstünde tutulması gereken inançlar, halklar bunlar ama utanmadan hala onlara hakaret ediyorlar. Yahu bunu alkışlamanız gerekiyor. Bunu yapması gereken adam, ırkçı faşist hezeyanlarla Süryanice konuşanı kovmaya çalışıyor. Anlattığım şey 1800’lerden değil. 1800’lerden anlatmaya başladım. Bitmiyor aynı zihniyet, devam ediyor. Bunu yapan kim, en zengin milletvekili. Kürtçe, Süryanice iki kelime tahammül edememenin adı faşizmdir, ırkçılıktır. Bu fezlekeler işte bu zihniyetle hazırlanmış. Savcının bu fezlekeyi fırlatıp atması lazım. Ama ne yapıyor, kabul ediyor. Ey Savcı, sen kimsin ya! Ben anavatanımda, Kürdistan’ın kalbi Amed’de bunları konuşmuşum, sen fezleke hazırlamışsın” ifadelerini kullandı.

‘KÜRTLER KUTUPLARDA HAK ELDE ETSE ONA BİLE KARŞI ÇIKARLAR’
Demirtaş şöyle devam etti: “Hepimiz Erdoğan’ın hayranı mı olacağız? O zaman biz biz olmayız, onurumuzu kaybederiz. Kürt sorununun bir tek çözüm yolu var o da Kürdün olduğu gibi kabul edilmesi. Türk neyse o, biz Türk’e şekil vermeye çalışıyor muyuz? Bunu yapma hakkımız da yok, böyle bir zihniyetimiz de yok. Türk, Fatih Sultan’ı anmasın, anarsa savcı soruşturma açar. İstanbul Fethi’ni anmayın. Biz tarihteki büyüklerimizi andık diye yargılanıyoruz. Qazi Muhammed’i andık diye suçlama yapılmış. Kürtler kutuplarda halk elde etse bile ona karşı çıkarlar. Bir iglo yapsa Kürtler ve Kürtlerin evidir dese, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kutuplara nota verir. Bahçeli der ki ‘Derhal tuzla buz edilmeli. Omuz üstünde baş konulmamalı. Türk’ün gücü gösterilmelidir’. Yapılmadı mı?”

‘KÜRTLER OLARAK İTAAT ETMİYORUZ’
Daha sonra Kürdistan’da yapılan katliamların, askerlerin yaptığı yazılamaların fotoğraflarını gösteren Demirtaş, “Bunları ben yazmadım. Bunu bir Kürt yapsa lanetleriz” dedi. Bir yazılamadaki “Türksen övün, değilsen itaat et” yazısını gösteren Demirtaş, “Yüzyılın özeti budur. Siz Türk olarak övünüyor musunuz bilmiyorum ama biz Kürtler olarak itaat etmiyoruz. Birlikte yaşamaya varız ama bu zihniyete karşı sonuna kadar direneceğiz” dedi. Demirtaş son olarak taziyeye katılan herkese teşekkür ederek, “Allah herkesten razı olsun” dedi.

Duruşmaya yarın sabah saat 10:00’da devam etmek üzere ara verild

Kaynak:Etkin Haber Ajans

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir