Üzerinden yıllar geçse de Maraş der dağlar taşlar
⌈Türkan Doğan⌉
Kıyısının sisi, ince dumanı dağılıp dağlara yayılır seher zamanı da Maraş der. Bülbül ağlar gül dalında, çiğ düşer çam ağaçlarının ucundan Maraş der. Analar toplanırlar evlerinin kana çanak tutan duvarlarının dibinde yıllarca yaktıkları ağıt Maraş der.
Bu acılı ağıt Maraş’ın göğünden kerbelaya uzanır… Soruyoruz neden yaraların sarılmaz Maraş? Derdim çoktur memlekete söylenmez’’ diyor. Ezeli uykusundan uyanıp perde perde yükselen ağıtları dolduruyor kulaklarımıza, yanıklığa acılığa, bomboz ovalarda, sıra sıra boy vermiş çıplak yüce dağlara. Maraş sokaklarındayız. ‘’ Memlekete söylenmez’’ olan dertleri taşıyan sokaklardan geçiyoruz. Sorulmadık hesapların defretlerini açar gibi.
Sesler geliyor kulaklarımıza. Aradan yıllar geçse de sokakların caddelerin kıyılarına gizlenmiş bir inilti, bir uluma, bir kan kokusu, bir höykürüş her yana sinmiş dolaşıyor ayaklarımıza… ‘’ Sütçü imam aşkına vurun’’ ‘’ İslam elden gidiyor vurun Alevileri’’ ‘’ Kızıl koministler Moskova’ya ’’ ‘’ Müslümanlık elden gidiyor, koşun Bir tek Alevi çocuk bile kalmasın; öldürün Alevileri ve koministleri ’’ Ali diyordu Şah’ı Anadolu’da sevenleri.
‘’ Kerbela’’ diyordu. ‘’ Hüseyin’’ diyordu. ‘’Kızılbaş’lara ölüm’’ diyordu ağzı salyalı höyküren canavar dilli kul. Ölüm koşuyordu sokak sokak. Tırpanlarla, tahralarla satırlarla… Önceden işaretlenmiş evlerin kapılaı çalınıyordu tek tek. Hangi şahdan yana olacağını şaşırmış iki dünya sultanının kavga alanına sıkışıp kalmışlardı. Hısımdılar, kirveydiler. Komşuluk hakları helallikleri vardı. Kız alıp kız verdiler. Esnaftılar; evleri duvar duvaraydı. Tavukları karışırdı birbirine bahçelerinde . Sıra sıra kaynayan kazanlarda haşlanacak bedenlere soruldu islamın şartı. ‘’ Salavat getir, öldüreceğiz seni ’’ diye höykürdü üçü beşi. ‘’ salavat getirmeyi bilmez bu kızıl! Öldürelim’’ diye ürüdü onu on beşi ’’ Sevdiklerinin cansız bedenlerine bakarak bir külçe et daha atıldı yanmış bedenlerin üzerine.
Gök ekinlerini başaklarını biçen biçti dillenen bebekleri. Gülücükleri asılı kaldı çivilerle duvarlarda. Tırpan tırpan savurdular ocaklarda. Bir ses geliyor kulağımıza Yörük Selim Mahallesinden. ‘’ Döne gelin kaçasın amannn’’ Nereden gelir bu ses? Hangi sokak? Alev almış hangi ev? Çığlıklar… Döne gelinlerin deşilen karınlarında ki bebeler, giyip papuçlarını kaçmaya çalışıyorlar az sonra kafasını uçuracak olan tahrayı tutan ellerden. Döne gelinin sesi kısılıyor boğazını sıkan elden. Kan boşalıyor kesilen memesinden…
Her evin bacasından yükselen dumanlar, başka kapılara koşuyor ellerinde ölüm oyunuyla cellatlar. 80 yaşında gözleri görmeyen Cennet Nine’nin oyarak gözlerini devam ediyorlar oyunlarına ‘’ Sütçü imam aşkına vurun’ Kutsal kitaplarin tarif ettigi iblis’di onlar Günlere gecelere yayılıyor bu katliam, köylerde insanlar tarlalarına ekin başağı gibi seriliyor. Cesetlerini toplayanların cesetleri karışıyor yenilerine . Şeker deresi kan ile sulanıyor.
Memlekete hükmü geçen saraydan Devlet baba buyuruyor ‘’ Dışarı çıkmak yasak’’ Ses yükseliyor ‘’ Komünist’ ler Moskova’ya’’ 12 Yaşında ki Ali dövüle dövüle götürüldüğü bir bodrumda kolları kesildikten sonra bir kazan da kaynatılıyor. Her baba evime çocuklarıma karıma dokunmayın dediği için kapılarda vuruluyor. Kaç sokağın evlerinden tecavüze uğrayan ya da çocukları gözleri önünde öldürülen kadın çığlıkları geliyor.
Evlerinde kalanlar sabahın ilk aydınlığında evlerinde, koylerinde kalanlar tarlalarında öldürülüyor. Yıllar geçse de Maraş’ın sokakları yaralı kalmış, akan onca gözyaşı derelere karışmış. Sokaklarından, evlerinden toplayıp ölülerini kendine yabancı düşmüş topraklarına gömüp, yüzlerinde hayat boyu taşıyacağı derin çizgilerle söylenip yanık eşyalarıyla ve anılarıyla göç edip gitmişler başka memleketlere.
Geride kapanmaz bir yaralı Maraş kaldı gitmeyenleriyle… Suskun ve acılı, halan kanayan kapanmaz bu yarayla . Çünkü o günden bu güne halkın kanı akmaya yarası kanamaya devam ediyor. Zulüm vahşet her boyutuyla sürüyor. Kıyamete kadar ellerimiz yakanızda diyor analar… Kapanmaz bu yara, bu zulüm ve sömürü düzeni son bulmadıkça. Maraş unutulmayacak asla…
Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler