AMA ÖZGÜRLÜĞÜM YETERLİ DEĞİL
⌈Nevin Sevük⌉
Her yıl 25 Kasım’da kadına yönelik şiddete karşı sokaklardayız. Bu bağlamda dünyanın her yerinde eylemler, protestolar ve farkındalık yaratacak etkinlikler düzenliyor ve çözüm talepleri dile getiriyoruz. Ancak devam eden vakalar ve rakamlar, önümüze istatistik tablolar sorunun ne kadar ciddi olduğunu tekrar tekrar gözler önüne seriyor.
Birleşmiş Milletler (BM)’e göre geçen yıl 2022’de dünya çapında yaklaşık 89.000 kadın ve kız çocuğu kasıtlı olarak öldürüldü.
Bir yılda 89 bin kadın!
Bu, son 20 yılın en yüksek rakamı. Vakaların yarısından fazlası yani 50.000’e yakın kadın, kız çocuğu eşleri, partnerleri, babaları, erkek kardeşleri veya diğer aile üyeleri tarafından öldürüldü.
Düşünün siz evinizde eşinizin elini tutuyor, kızlarınızın saçını okşarken, o sırada her gün 133’ten fazla kadın veya kız çocuğu kendi evlerinde/yuvalarında, en güvenli olmaları gereken mekanda öldürülüyor. Ki aile içinde gerçekleşen çok sayıda vakanın bildirilmediğini hesaba katarsak…
Peki dünyada sadece kadınlar, kız çocukları mı öldürülüyor?
Öldürülen erkek sayısı ne olacak? Evet, genel olarak bakıldığında dünya çapındaki cinayet kurbanlarının sadece yüzde 20’sini kadınlar oluşturuyor. Yani matematik hesabı cinayet kurbanlarının dört katı, erkeklerdir. Fakat durum, kadın cinayetlerindekinden farklıdır. Erkek cinayetlerinin sebebi cinsiyetleri değildir, bu erkekleri öldürenler yine erkeklerdir.
Yine 2022 yılına dönersek ilginç olan; bu yıl için mevcut veriler, toplam cinayetlerin azalmasına rağmen kadın cinayetlerinin arttığını gösteriyor. Yani geçen yıl erkekler daha az erkeği öldürdüler, o açığı daha çok kadını öldürerek kapattılar.
Avrupa’da 2010 yılı itibariyle özellikle yapılan yasal düzenlemelerle kadın cinayetlerinde yüzde 21’lik bir gerileme sağlandı. Maalesef bu, cinsiyete dayalı şiddetin, Almanya’da dahi küresel ortalamayla hala yaygın bir sorun olduğunu gösteriyor. Öyle ki kadının toplumda en öncelikli bir yerde olduğu bu ülkede her üç günde bir, bir kadın yakın çevresinden bir erkek (genellikle eski eşi veya partneri) tarafından öldürülüyor. Hem de herhangi bir sosyal statü veya sınıf farklılığı olmadan, Almanya’daki her kadının başına geldiğini, gelebileceğini belirtmek gerekir.
Peki neden 25 Kasım?
1960’lı yıllarda Dominik Cumhuriyet’inde diktatör
Trujillo, bütün diktatörler gibi ölüm, baskı, zulümle halkı bezdirmişti. Kendisine karşı çıkanlar ya tutuklanmış ya da faili meçhul bir cinayete kurban gitmişti.
Mirabel Kız Kardeşler Trujillo diktatörlüğüne karşı gelerek en büyük direnci örgütlediler. Trujillo yönetimine karşı insan hakları ve demokrasi için mücadelede simgeleşen bu üç kadın, diktatörlük tarafından defalarca tutuklandı. Mal varlıklarına el konuldu. Bir gün hapishanedeki eşlerini ziyaretten dönen üç kız kardeş, askeri istihbarat tarafından kaçırıldı, aylarca tecavüze uğradı, işkence gördü ve 25 Kasım 1961 yılında öldürüldüler.
Mirabal Kardeşlerin öldürülmeleri Dominik Cumhuriyeti’nde büyük bir tepki uyandırdı. Direniş güçlendi ve bir yılın sonunda diktatörlük devrildi.
1981 yılında Latin Amerikalı kadınlar ilk olarak üç kız kardeşi anarak Mirabel Kardeşlerin öldürüldüğü gün olan 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü” ilan ettiler. 1991 yılında Birleşmiş Milletler de anmaya katıldı ve o tarihten itibaren dünyanın hemen her yerinde kadın örgütleri kadına yönelik şiddete karşı tavır almak için her 25 Kasım’da sokaklara çıktı.
Maalesef hala en yaygın insan hakları ihlali kadına yönelik şiddettir zira dünya çapında en yaygın şiddet türüdür. Kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddet farklı şekillerde tezahür ediyor, çok farklı yüzleri bulunmaktadır cinsel, psikolojik ve fiziksel gibi… Yalnızca bariz fiziksel şiddet değil, tehdit, hakaret ve kontrol de şiddettir. Her an her yerde, kamusal ve özel, biz kadınlar bunun mağduru olabiliyoruz. Ki kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet yer, mekan, ülke, kültür, toplum, coğrafya tanımıyor. Gerek düşük gerek yüksek maddi refah düzeyine sahip tüm sosyal sınıflarda gerçekleşiyor ve yaş sınırlaması tanımıyor.
Kadınların hayatlarını tehlikeye atıyor, onların fiziksel ve zihinsel sağlıklarını zedeliyor ve tüm toplumu etkileyici sonuçlar doğuruyor.
Nedenleri arasında en barizi; ataerkil toplumlarda kadın ve erkek arasındaki eşitsiz güç ilişkilerinin tezahürüdür. Şiddet sorunu elbette her zaman bireysel bir karardır ama sonuçta toplumsal bir sorundur. Katma değer yaratmanın temel amaç olduğu, gücü korumanın ve genişletmenin öncelikli olduğu bir toplumda şiddet, çeşitli biçimleriyle olduğu gibi çeşitli nedenler gösterilerek hedeflere ulaşmanın vazgeçilmez bir yoludur. Bu bakımdan şiddet her zaman toplumsal çelişkiler ve çarpıklıklar ile yakından ilişkilidir ve bu durum bireyin sorumluluğunu dışlamaz.
Asl itibariyle kaybedilen her hayat bir eylem çağrısıdır; bu durumun acilen ele alınması için bir çağrıdır.
Yapılması gerekilenler yılların talepleridir: Yapısal/toplumsal eşitsizlikler ortadan kaldırılsın ve hiçbir kadın veya kız çocuğunun cinsiyeti nedeniyle hayatından korkmasına gerek kalmasın.
Kadınlar, taleplere sahip çıkın!
Belki iyisiniz, özgürsünüz, baskı altında değilsiniz. Peki bu yeterli mi?
Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler