Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

Kitap güzelleştirir

⌈ Erdoğan Yalgın ⌉
Dünyada yaşanan bütün soykırımların geride bıraktığı acıların rengi hep aynı olur. Ama ne var ki; şu ana kadar hiç kimse bu rengin adını koyamamış. Belki de bu adlandırmanın, kendi içerisinde renklere en büyük haksızlık olacağından, kimse buna cesaret edememiştir. Ama şurası bir gerçek ki; Renklerin bile bu vahşet karşısında utandığı ve gizliden karalar giyindiği anlaşılır.
Bir roman okudum. Adı: “Şer Zamanıydı” Bu nasıl bir isimdir, doğrusu hayret ettim! Zamanın içindeki Şer’e takıldım. “Şer”, Arapça “şrr” kökünden gelen “kötülük” anlamında kullanılan “Şarr, Şarra” demektir. Geniş anlamda ise İslami literatürde “kötü eylem, kötülük. Dince kötü sayılan, yapılmaması gereken iş, hayır olmayan iş.” Ve benzeri anlamları ifade etmektedir. Ama gelin görün ki; bu coğrafyada hayırlarını unutarak din, Allah, kitap ve yarattıkları ırkçı söylemleri adına sürekli “şer” yapmışlardır.
Peki bu topraklarda şer yapılır da, birileri kalkıp “zamanın” bu “şer’ini” yazmaz mı? Vallahi yazmış! Hem de öyle bir yazmış ki; en sonunda kendisini de sürgün kılmış! O “zamanın şer” ini; Hasan Hayri Ateş yazmış.
Pülümür’e bağlı Gürük (Karagöz) köyünde dünyaya gelen Hasan Hayri Ateş; böylesi bir romanı neden yazmış, doğrusu çok ilgimi çekti. Zira başlangıç itibariyle kendi “kör kuyusundaki tufanı” unutmuş, daha büyük tufanlara fenerini tutmuş. Bu ne büyük bir incelik! Bu ne büyük bir fedakârlıktır?
Hasan Hayri Ateş, içine doğduğu bu coğrafyanın bir çocuğu. “Ana dilini” yatılı okuduğu okulun dışında bırakırken, kendi topraklarındaki “şer”i, belki de ilk defa o an his etti, kim bilir? Öyle ki; okul dışında bıraktığı sadece “Ana dili” değildi! Aynı zamanda “sevgili Annesiydi” de. Ama demek ki O; bunu bir “şer” olarak görmemiş. Romanı okunduğunda Onun; daha büyük tufanlara-şerlere şahitlik ettiğini rahatlıkla görebiliyor insan.
38 Dersim tertelesini konu edinen Ateş’in bu son Romanı, “Kör Kuyuda Tufan” adlı bir önceki romanını bir aşama daha ileri taşımış. Réya/Raa Heqi inancının son şekli verildiği “derwişlerin toprağında” yaşanmış gerçek hikayelerden, elde edilmiş malzemelerle hayat bulmuş. Ocak Evliyaları, Pileri, Réberleri, Cem, Cemaat ve inanca dair bir çok donelerin iç içe geçtiği otantik Dersimin bir dağ köyünde bize seslenmiş Ateş.
“Dersimli bir ailenin Pülümür’ün bir dağ köyünde başlayıp Soma’da “biten” acı yüklü hikâyesi.
Başı belli ama sonu bilinmezliklerle dolu, rüyalarda ayan olan bir yolun hikâyesi….
Uğradıkları zulmün akıl almazlığına bakıp evliyaların bile kendilerini terk ettiğine inanan insanların…Dere boylarında, kuytuluklarda, mağaralarda hısım akrabalarını, pirlerini-dervişlerini ağır makinelilere, bombalara, zehirli gazlara kurban veren insanların… Seydali’nin, Pir Seycan’ın, Ana Goye’nin, Ejma’nın, Zerifa’nın ve kundak bebeği Sosine’nın hikâyesi…” diye kıssadan hisselerle anlatılan bu romanda, aslında Ateş; büyüklerimizin yaşadıkları o dayanılmaz acıları gözlerimizin önüne sermiş.
Bu aralar romansız kalmak, duygulardan uzaklaşmak demek! Duygularımızı, romanla beslemek, zihnimize iyi gelecek. Biraz gayret gösterirseniz, sevgili Hasan Hayri Ateş; sizlere romanı sevdirecek. Çünkü Onun kaleminde şekillenen, aslında sizin-bizim hikayemizden başka bir şey değil. Ve unutmayalım ki; Zaman, her Zaman Şerlere gebedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir