Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

Kurban ve Asimilasyon

İnsanoğlu varlık alemine taşındığı günden bu güne kadar sürekli hareket halindedir, her uğrak alanında öğrendiklerini, gördüklerini kendisi ile birlikte farklı coğrafyalara taşımıştır. Uygarlıkların
gelişimi bu kültürel etkileşim üzerinde yükselmiş desek yeridir.
Ulus sermaye birikiminin eseri olarak tarih sahnesine çıktı, ulusların devamlılığı ve sürekliliği için tekçilik esastır, çeşitlilikler ulusal çitlerle örülmüş bir yapılanmanın doğasına aykırı bir durum teşkil etmektedir. Farklılıkların kendi bünyesinde barınmasına asla izin vermez, onları ya yok eder yada kendisine benzettir.
Asimilasyon kendisini iki şekilde ortaya koyar.
Birincisi
yasalar ile belirtilen çerçeveler içerisinde yasaların getirdiği zorunluklar ile farklı kültürel, etnik kimlik ve inançları ortadan kaldırmak bu zor kulanma yöntemidir. Bu konuya örnek vermek gerekirse Türkiyede zorunlu din dersleri altında alevilere suni islam anlayışını dikte ettirmek, bu en bariz örnek olarak gösterilebilir.
İkincisi gönüllü asimilasyon, bir topluma entegre olma kendi kültürel değerlerini terk edip içinde yaşadığı toplumun kültürel değerlerini benimseme şeklinde gelişir.
Alevi toplumu tarihsel süreç içerisinde tüm baskı ve yok etme politikalarına rağmen asimilasyona  karşı direnç göstermiş, kadim kültürü günümüze taşımıştır. Yaşadığı bölge ve coğrafyada farklı kültürel değerleri kısmen kabullenip içine alsada hiç bir şekilde genel anlamda asimilasyon politikaları bu yolu, öğretiyi teslim almamıştır. Bu anlamda alevi toplumunun farklı kültürlerden etkilenmesi veya farklı kültürler içerisinde var olan bazı uygulamaları içine alması doğal ve şaşırtıcı bir durum değildir.
Bugün alevi toplumu içerisinde farklı kültürlerden alınan ve yüz yıllardır uygulana gelen bazı uygulamalar dan dolayı toplumu asimilasyona uğramıştır ile kati ve kesin bir değerlendirmeye tabi
tutmak gerçeği yansıtmamaktadır.
Bugün bazı alevi canların kurban bayramı kutlamaları üzerinden geliştirilen tartışmalarda ciddi bir kavram karışıklığı yaşanmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekirse bir çok toplumda olduğu gibi alevi toplumundada kurban yaşanmaktadır, elbetteki bu islam coğrafyasında olduğu gibi bir günde milyonlarca hayvanın kesilerek bayram olarak sunulması şeklinde olmuyor.
Alevi yol erkanına kurban denilen olgu ne zaman girmiş kesin bir bilgiye sahip değiliz, birinci derecede nefsin kurban edilmesi olarak anlatılsada, hayvan tığlama veya adama şeklinde bir hayvanın
kesilmesi konusunun olduğuda bir gerçektir.
Yazı öncesi dönemlerde kurban varmıydı bununla ilgili kayıtlar olmadığı için kesin bir fikir belirlemek mümkün değil, ancak yazının bulunmasından sonra ortaya çıkan arkeolojik kaynaklarda,
Sümerlerde, Hititlerde vb. gibi bir çok uygarlıkta tanrıya adanmak üzere kurban törenlerinin yapıldığına dair kaynaklara rastlanmaktadır.
Yine Mayalar ve Azteklerde insanların tanrıya kurban edildiğinide tarih bilimciler, arkeologlar ortaya koymaktadır. Tarihin gelişim seyrine buğüne doğru bakıldığında kurban geçmiş kültürel değerlerdenaktarılarak bu güne taşınan bir durumdur, o zaman aklın iradesi doğrultusunda bir analiz yapacaksak yazı dönemi öncesinde kurban vardı ve bu kültür sürekli bir şekilde aktarılarak kesintisiz olarak günümüze kadar gelmiştir.
Tanrılara kurban adamak sadece semavi dinlere özgü bir durum olmadığı ortadadır.

Alevi toplumu içerisinde kurban ile ilgili tartışmalar her kurban bayramında alevleniyor ve bir zaman sonra bu tartışmalar sönümleniyor taki bir sonraki bayrama kadar. Öncelikle her inançta olduğu gibi alevi yol erkanındada kurbanın var olduğu gerçeği inkar edilemez, bunu görmek isteyenler Dersim cografyasında özelikle Düzgün Bawa‘nın mekanında, farklı ziyaregahlarda, türbeleri yine cemlerimizde, ve farklı erkan ve ibadetlerde kurbanların sunulduğunu kim inkar edebilir, elbetteki bu kurban İslam coğrafyasında görüldüğü gibi bir şölen niteliğinde bir günde milyonlarca hayvanın kesimi ile bir ve aynı degildir. Bu ayrımı yapmak ayrı ama alevilerde kurban yok olgusunu işlemek çok ayrı bir anlam içermekte ve gerçeğe uygunda degildir.
Asl olan nefisi kurban etmektir, elbetteki asl olan budur, fakat hiç bir durum nefsin öldürülmesine engel değildir, yeterki insan ego, benlik, gıybetten, ihtirasları, makam ve mevkiden kendisini azl etmeyetisine sahip olsun, bunu beceremeyen bir anlayış nefsini öldürebilirimi?.
Bugün sistem özelikle Türkiye‘de farklı kültürleri asimile etmek için çok yoğunluklu bir çalışma içinde olduğu gerçeğinden hareketle asimilasyona direnç göstermenin birinci yolu alevi toplumunu
bilinçlendirmekten geçiyor. Her bir uygulamaya karşı bir refleks ortaya koyarak, yüz yıllardır işlendigi halde asimile olmayan bu toplumun bugün bu uygulamaları devam ettirmesinden kaygı duyarak asimile oluyor şeklinde geliştirilen kaygılar asimilasyon politikalarının bu gün hangi konular üzerindegeliştirildiği ve işlendiğini kavramamaktan geçiyor kanımca.

Aleviler yüz yıllardır Kerbela için yas tutarlar, kurban keserler, ne şiileştiler nede islamcı oldular bu gerçek ortadayken o zaman hep birlikte düşünmek gerek asimilasyon esas olarak hangi etmenler üzerinde gelişiyor, bunu kavrarsak o zaman asimilasyon politikalarını hep birlikte boşa çıkarabiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir