Sevgili Kazım Gündoğan’ın yazmış olduğu Alevileş(tiril)miş Ermeniler kitabını bir solukta okudum.

Kitabı okurken kutsal Dersim topraklarının kadim halklarından olan, orayı yurt bellemiş, taşına, toprağına kendi tarihini, inancını, kültüründen bir parçayı eklemiş, orayla bütünleşmiş, yurt bellemiş Ermeni halkının yaşamış olduğu kırımı, çileyi etinizde, kemiginizde hissederek, yaşayarak etkilenmektesiniz…
Bugün kutsal Dersim toprağının neresine giderseniz gidin oralarda yaşamış Ermenilerin kutsallarını, kiliselerin köklerini (yıkılmış yok edilmiş olsalarda), köylerinin isimlerinin degiştirilmiş olsa da boynu büküklügüyle, ezilmişligiyle tanık olur tanırsınız…
1915 kırımından aile büyüklerinin, cocukların, kadınların ilk önce kamplara daha sonra da kara trenin vagonlarına doldurulup günlerce süren yolculuktan sonra tehcire tanımadıkları topraklara gönderilmeleri, gönderilirken de oralarda katledilmemelerinin bahanesiyle isimlerinin degiştirilerek Türk isimlerinin verilmesi, gittikleri yerlerde hayatta kalmak için camilere gitmek zorunda kalmaları, sünnet ettirilmeleri gibi insanlık dışı baskılarla asimile edilmeleri yani topyekün bir toplumun imha edilmesinin acısı insanım diyen herkesin yüreginin yangın yerine çevirir…
Tehcire gitmelerinin üzerinden geçen 10 yıllık süre sonunda istedikleri yere gitmeleri için af çıkmasına, gittikleri yerlerde yerleşken bir düzene geçmelerine ragmen oralarda kalmayarak ‘Dersim benim toprağım, vatanım, baba ocagım, köklerim diyerek geri dönen kadim Ermeni halkının acısı, çilesi döndükten sonra da bitmez…
Tehcire giderken geride bıraktıkları evleri, tarlaları, arazileri emanet bıraktıkları komşuları, agalar tarafından zorla el konulan, bütün bunlara ragmen hayatta kalmak için kendi topraklarını gasp eden ağalara maraba olan insanların yaşamlarını yüreginiz kanayarak okursunuz… Yıllarca malı çalınan, evi, tarlası yakılan, köyün insanları, çocukları tarafından sürekli dövülen bir babanın ailesine kötülük gelmesin diye hep iyilik yapması, yapılanlara seyirci kalarak sadece ağlaması, babasının dayak yemesini görmesine rağmen korkusundan sesini çıkartamayan çocukların, gençlerin geçte olsa haykırışlarının dile gelmesini ağlayarak okursunuz…
,Dersim halkıyla, Alevilerle o kadar bütünleşilmiş ki olumsuzluklara ragmen kendilerini kurtaranların da Aleviler olduğu gerçegini o acıları yaşamış halkın devamcıları olan evlatlarının anlatımlarından dinleyebilisiniz… 1915 kırımı yetmezmiş gibi 1938 kırımını da etinde kemiginde hissederek yaşayan bu toplum Alevilerin acılarını kendi acıları gibi belleyerek o topraklarda yaşamaya, kök salmaya devam etmişlerdir…
O topraklar atalarinda, çocuklarında o kadar yer edinmişki bugün dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasın tüm Ermeniler için Dersim topraklarının ata baba yurdu olması dolayısıyla büyük önemi vardır….
Her türlü zor şartlara ragmen acısını yüregine aķıtan, çocuklarına zarar gelmemesi için dilini, kültürünü, inancını öğretmeyen, duasını yorganın altında gizlice yapan, güneşe karşı suskun biçimde elini kaldırıp sessizce duasını yapan, çocuklarının Ermeni dölü diye hakaretlere ugramasına sessiz kalanların türküsüdür bu kitap… Yani hayatta kalmak için isimleri degiştirilmiş, biz Isa’ya tabiyiz ama Ali’ye mecburuz anlayışıyla kendini Alevi olarak görmüş, Pir, Rayber, Müsahip tutmuş, 12 Imamlar orucunu tutmuş, cemlere katılmış ora halkıyla bütünleşmiş(mecburi olarak)bir toplumun öyküsüfür anlatılanlar… Bizler konuşan ama derdini anlatamayan, gören ama sesini çıkartamayan, liminin ‘gavur” kiminin “dola Hermeni” diyerek hakaretlere kulaklarını tıkayarak duymayan, Alevi toplumu içerisinde onların diliyle-inancıyla-yaşam biçimleriyle sonuçta zorunluktan dolayı entegre olanların, sessiz toplumun haykırışıdır bu kitap…
Ailem vardı, tarihim vardı, kökenim vardı onlar yok edildi diyenlerin evlatlarının bugün bu topraklarda yaşayan köklerinin peşinde kosarak geçmişlerini aramalarının, kutsal belledikleri Dersim topraklarında kalan son izlerin takipçileri olmanın anlatımıdır bu çığlık…
Bugün kırımın üzerinden 100 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen bu topraklarda kalarak hayatta kalmaya çalışan devletin zorba takımların, kiliselerin ayrı olarak aynı anlayış etrafında yok saymaya çalıştığı Ermenilerin devamı olan çocuklarının hikayesini yazmak için 10 yıldır süren bir çalışmayla , cesaretle araştıran yürekli bir çalışmanın ürünüdür bu kitap… Kitabı sadece isninden dolayı eleştiri de bulunmak doğru degildir. Kitabı okuduğunuz da ismiyle nasıl bütünleştiğini ibretle, yüreğiniz de acılar hissederek okuyacaksınız. Bir halkın hayatta kalmak için kendine ait olmayan ama kendisini bulduğu bir inancı nasıl kabul ettigini, aradan geçen bunca zamana , şartların biraz daha düzelmesine rağmen hala kendini nasıl Dersimli gördüğünü , Alevi inancıyla nasıl bütünleştigini görürsünüz…. Kalemine, yüreğine sağlık Kazım Gündoğan, yolun açık okurun bol olsun…
Metin Kaçmaz

Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler