Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

12 Eylül 1980 Faşist askeri Darbe ( 7 )

-Sadık Erenler / Araştırmacı – Yazar/S.Erenler@web.de

Amerika, Türkiye’yi karıştırıp birbirine düşürmenin şifresini de çözmüştü.    28 Agustos’da yeniden Türkiye’deydi ama bu kez yer İzmir’di. Antiamerikancılar yeniden protesto ettiler, yeniden gösteriler düzenlediler, yeniden birbirlerini yediler. Amerika’nın hiç de umurunda değildi. Onlar amaçlarına yavaş da olsa yaklaşıyorlardı. 6. Filo’nun ziyaret programında 1969 yılının 11 Şubat’ında yeniden İstanbul ziyareti vardı ve iktidar  Amerikanın dostluk ziyaretinden ziyadesiyle memnundu.

  1. Filo’nun  zırt vırt düzenlediği Türkiye gezilerine “yetti artık” demek isteyen vatanseverler tarafından 16 Şubat 1969 Pazar günü İstanbul’da “Emperyalizme karşı Mustafa Kemal Yürüyüşü” adıyla bir gösteri düzenlendi. Yapılacak yürüyüşün hazırlıkları devam ederken 6. Filo’nun önceki yürüyüşünde yurt bahçesinde polisler tarafından şehit edilen Vedat Değirmencioğlu’nun portresinin çizildiği kırmızı bir flama Beyazıt Kulesi’ne çekildi. Ama sağ basın ve yalakaları karşı tarafa saldırmak için bir fırsat yakalamışlardı. Bu vesile ile olayı çarpıtarak Beyazıt Kulesi’ne “Kızıl Bayrak” çekildi yaygarasını kopardılar. AP hükümeti de zaten böyle bir provakasyondan medet bekliyordu. Hemen sağcı basının ipine sarıldılar. Ortam uygun hale gelmişti:

   “Türk bayrağına saygısızlık” tezini işlemeye başladılar.

Hükümet yandaşları olan Komünizmle Mücadele Derneği ve Milli Türk Talebe Birliği (MTTB)  “Kızıl Bayrak” bahanesiyle meydanlara çıkıp “Bayrağa Saygı” gösterileri düzenlediler.

Antiamerikancıların protesto gösterilerine Amerikancı olan ve bu düşüncesini  İslam dinini yüceltme ve koruma gerekçesiyle süsleyip “toplu namazları” da günlük yazılarıyla destekleyen ve yönlendiren “Bugün Gazetesi”nin sahibi ve başyazarı Mehmet Şevki Eygi, yarattığı ortamdan memnun, daha da ileri giderek “Bayrağa Saygı” yı gerekçe göstererek “cihad” çağrısı yapıyordu.

Bununla kalsa iyi idi. Günlerce önceden sahibi olduğu Bugün Gazetesi’nde, Pazar günü hangi camide toplu namazların kılınacağını da yazıyor ve tüm müslümanların ogün orada toplanmalarını istiyordu.

Amerikancı vatansever Mehmet Şevki Eygi “Kanlı Pazar”ın yaşandığı gün gazetedeki köşesinde şöyle bir yazı kaleme almıştı:

“Müslüman kardeşim. Sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. Ben namazımı kılar, tesbihimi çekerim. Etliye sütlüye karışmam deyip de kendine zulmedenlerden olma…

   Komünizm küfrüne karşı derhal silahlan. İslamda askerlik ve cihad ihtiyari değil, mecburidir.

   Allah’a olan kulluk borcunun içinde cihad farizasının da bulunduğunu bir an bile hatırından çıkarma.

   Ey Türkiye halkı. Ey temiz Müslümanlar…

Büyük günler yaklaşıyor. Herkes vazifesine koşsun. Herkes Komünizm küfrü ile savaşa hazır olsun. Komünistler ve onları destekleyen hain şahıs ve müesseseler  kahredilsin.

   Deccal yıkılsın. Tevhid yücelsin.

   Ey müslümanlar. Bayraklar yücelsin, hareket başlasın.

   Ey kızıl kafirler. Ey deccal veletleri. Ayağınızı denk alın. Allahın kulları geliyor.

   Cihad eden zelil olmaz. Sağ kalırsa gazi olur. Canını verirse şehitlik şerefini kazanır. Cihad’da üstünlük var. Zafer var, izzet var. Cihadsızlıkta ise zillet, esaret ve mağlubiyet var. Ey müslümanlar! İmanınız tehlikede. Dininiz tehlikede. Kur’an’nınız tehlikede. Camiler tehlikede. Din, iman elden gidecek.

   Kalkın ey ehli İslam. Davranın”

Bugün Gazetesinin yanı sıra Komünizmle Mücadele Derneği ve MTTB de boş durmayıp bastırdıkları el ilanlarını çarşı Pazar dağıtıyorlar, bununla da yetinmeyip hoparlörle de  Bugün gaztesindeki yazıya uygun çağrıda bulunuyorlardı.

Cihad çağrısı her yerde karşılık buluyordu. Marangozlara sopa siparişi verilmiş, demir çubuklar ve bıçakların da tedarikine başlanmıştı.

Kanlı Pazar yaklaşıyordu. 14 Şubat 1969 günü Cuma idi. MTTB binasında bir toplantı yapılır. Toplantıya Komünizmle Mücadele Derneği yöneticileri de katılır. Toplantının konusu tabii ki  yapılacak yürüyüş idi. İstanbul Valiliği gereken bilgiyi alarak toplantıya bir Yarbay göndermişti. Yarbay Celal Küçük, toplantı boyunca sürekli notlar tutarak, Pazar günü büyük bir insan kırımının yaşanacağını üstlerine rapor etti. Yarbay Celal Küçük, o gün toplantı salonunda tanık olduğu görüntüyü yıllar sonrasında şöyle anlatıyordu:

“İlk şehit ben olacağım, diye bağırıyorlardı Allah Allah sesleri arasında.”

Pazar günü kanlı olayların olacağı İstanbul Valiliğine zamanında rapor edildiğine göre ne gibi önlemler alınmıştı? İstanbul Valisi Vefa Poyraz yıllar sonra şunları söylemekteydi: “Olay oluncaya kadar hiç bir hareket yok. Hiç bir hareket göstermeyen topluluğa karşı ne gibi bir tedbir alınır? Daha evvelden adam şu hareketi yapacak diye nasıl bileceksiniz?”

İstanbul Valis dahil olmak üzere  yöneticiler herşeyi bilmekteydiler ama sağır sultan gibi davranmak işlerine geliyordu.

10 Şubat 1969 günü Komünizmle Mücadele Derneği Başkanı İlhan Darendelioğlu miting alanındaki kürsüde  Antiamerikancılara şöyle haykırıyordu:

   “Memlekete ihanet eden  bu hainleri toprağa gömme zamanı gelmiştir.”

Kürsüden Amerikan aleyhtarlığını kınıyor ve vatanhainliğiyle eşdeğer gördüğünü söylüyordu. Arada sırada da “din elden gidiyor” diye anons yapıldığında da yer gök kalabalığın ulumasıyla sarsılıyordu:

   “Allahuekber!.. Allahuekber!..”

Darendelioğlu kürsüden, “Komünistlere ölüm, “diye bağırınca, halk, “Allahuekber” seslerine  “Ölüüümmmm” çığlıkları karışıyor, gözleri dönmüş insanlar o anda parçalayacak birilerini arıyorlardı.

14 Şubat Cuma günü yapılan toplantıda son durumlar gözden geçirilmişti. Yarbay Celal Küçük o toplantı hakkında şunları da söylüyordu:

“Kürsüye İlhan Darendelioğlu çıktı. Pazar günü Komünistler miting yapacak. Biz de bu mitingde savaşacağız. Silahı olan silahıyla, silahı olmayan baltasıyla gelsin” şeklinde bir konuşma yaptı. Ortalık birdenbire elektriklendi. “İlk şehit ben olacağım,” “hayır ben olacağım” diye bağırmalar oldu. Ölüm kokusu vardı havada. Ayrıldım. Durumu Kara Harp Akademisi Komutanı Tümgeneral Süleyman Aşiroğlu’na arzettim. “Paşam dedim. Korkunç bir durum var. Kan dökülecek. Valinin haberi var, dediler. Silahlı gelecekler. Aşiroğlu Paşa, korkunç bir durum bu, dedi. Merkez Komutanlığı Kurmaybaşkanlığı’na haber ver dedi. Hemen Aşiroğlu’nun yanından telefon ettik. Ben konuştum. Teşekkür etti…”

   Kanlı Pazar öncesi İstanbul hareketli bir gün yaşıyordu. MTTB’nin Cağaloğlu’ndaki binasına ve Komünizmle Mücadele Derneği’ne, sipariş verilen sopalar, demir çubuklar ve bıçaklar getirilip teslim ediliyordu. İktidardaki AP’ye bağlı örgütler de Allah için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlardı ki bir fiyasko yaşanmasın.

CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Sekreter Yardımcısı Orhan Birgit, yaşananların ardından  meclisteki konuşmasında şunları  ortaya döküyordu:

   “Eyüp ilçe başkanınız ne yaptı? Sağmacılarda şişler, sopalar nereden temin edildi? Kağıthane’de hangi CHP’li marangoza, hangi CHP’li demirciye yüksek paralarla teklif yapıldı da reddedildi? Kim kabul etti? Zeytinburnu’ndan hangi minibüsün Eminönü Adalet Partisi şubesine sopa taşıdı? Bunların numaralarını vereyim.”

Komünizimle Mücadele Derneği ve MTTB’nin eylem hazırlıklarının içinde yer alan  ve Alparslan Türkeş’in en yakınında bulunan  ve 1980 askeri darbeden sonra  MHP’den ayrılan  üniversiteli bir genç Kanlı Pazar’ın bir gün öncesini anlatıyordu:

   “İşin gizlisi saklısı yoktu. Herşey gözler önündeydi Hazırlıklar açıktan açığa yapılıyordu. Kamyonlarla sopalar geldi MTTB’ye. Herkesin gözü önünde kamyonlardan indirilip içeriye taşındı. Sonra da kullanılmak üzere dağıtıldı. Ertesi günkü olaylarda bir yanlışlık olmasın diye bizimkilere mavi kordela dağıtıldı. Mavi dost kuvvet anlamındaydı. Kordela sayesinde bizimkiler birbirini tanıyıp, birbiriyle çatışmayacaktı. Kordela polise de kolaylık sağlayacaktı. Bu sayede bizimkileri ayırt edebilecekti. Nitekim kordelanın faydası da görüldü. Mesela kazara kordelasını düşüren bir arkadaşımızı polis yakalayıp yaka paça götürmeye başladı. Hemen müdahale ettik. Serbest bıraktılar. Yoksa derdini anlatana kadar bir ton dayak yiyecekti.”

Ahmet Kahraman, “Bize Özgürlük Verdiler”  adlı kitabında İstanbul’un o günkü havasını şöyle anlatıyordu:

“16 Şubat 1969… Güzel bir Pazar günüydü.İstanbul kış ortasında baharı yaşıyordu. Hava açık, gökyüzü maviydi. Güneş, paltosuz dolaşmaya elverecek kadar ısıtıyordu. “Emperyalizme Karşı Mustafa Kemal Yürüyüşü”nün düzenleyicileri  kış ortasındaki bahar havasının kanla yıkanacağından habersiz son hazırlıklarını yapıyorlardı.

16 Şubat 1969 günkü “Bugün” gazetesi hücum buyruğu gibi çıkmıştı. Gazete “müminleri” toplu namaz için Fındıklı, Dolmabahçe ve Beyazıt Camilerine çağırıyordu. Çağrı yankısını bulmuş, cami önleri ta sabahtan dolmuştu. Toplu namaz için verilen vakit öğle namazıydı. Taşradan geldikleri anlaşılan, çoğu hırpani kılıklı insanlar şafaktan itibaren camilere akmaya başlamıştı.

Valilik “Emperyalizme Karşı Mustafa Kemal Yürüyüşü” yolunu Beyazıt-Taksim olarak saptamıştı. İşçiler, öğrenciler, aydınlar buluşma yeri Beyazıt’a gelmeye başladıklarında Beyazıt Camii çoktan dolup taşmıştı.

Pazar günü Dolmabahçe yolu ”askeri yasak bölge” ilan edilmişti. Çünkü 6.Filo Dolmabahçe önlerinde demirliydi. Fakat yasak konusunda da çifte standart uygulanıyordu. Gençler, işçiler yasak bölgeye yanaştırılmıyordu. Bu konuda kurallardan ödün verilmiyordu. Taşradan geldikleri her hallerinden belli çember sakallı, bereli kişiler için, yasak geçerli değildi. “Onlar dost kuvvetten sayıldıkları için” mi bilinmez Dolmabahçe alanı ve camii yolu onlara açıktı.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir