DERSİM KATLİAMI 1938 ( 1)
Sadık Erenler / Araştırmacı- Yazar /S.Erenler@web.de
Biz kırıldık daha da kırılırız
Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü
Hırsız da bilmiyor çaldığını
Biz yeni bir hayatın acemileriyiz
Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor
Şiirimiz aşkımız yeniden
Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki…
(Dersim’in sürgün çocuğu Cemal Süreya)
Dersim Tarihi Kronolojisi:
Türkiye Cumhuriyeti’nin en kapsamlı katliamının yaşandığı Dersim’in tarihine baktığımız zaman Osmanlı ve Cumhuriyet dönemini bir yana bırakıp daha gerilere gidildiğinde de Dersim’in makus tarihinin devam ettiğini görürüz.
11.08.1937 tarihli Tan gazetesinin yazdığına göre 11’i büyük olmak üzere tam 108 askeri harekatın Dersim üzerine yapıldığıdır.Osmanlıdan da önce Dersim’de yaşamış kültürler, halklar ve bunların uygarlıkları vardır. Etiler, Asurlular, Huriler, Urartular, Medler, Persler, Kapadokyalılar, Sasaniler, Bizanslılar gibi krallıklar ve Ermeni boylarının, Ermeni kiliselerinin Dersim’de izleri vardır. Dört halife devrinde de Araplar Anadolu’nun doğu bölgesini işgal etmişler ve ta Dersim’e kadar gelmişlerdir.
Dersim’e komşu ve yakın şehirlerdeki farklı kültürlere sahip olan azınlıklar, güçlü ve zalim orduların saldırısına maruz kaldıklarında çok eski devirlerden beri Dersim’in yüksek, geçit vermez dağlarına sığınarak canlarını kurtarmışlardır.
Dersim kuşatmalarının kronolojik sıralamasındaki bilgiler Dersim tarihine daha fazla ışık tutmaktadır.
M.S. 395’de Roma İmparatorluğu Doğu ve Batı diye ikiye ayrılır. Dersim bölgesi Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) toprakları içinde kalır.(Ali Kaya, Dersim Tarihi)
640’larda 3. Halife Ömer’in ordusu Bizans’a saldırır. Bizans’ın baskılarından bıkan Ermenistan Eyaleti Valisi Sinbad Arapların yanına geçer. Bu savaşı kazanan Araplar Dersim yöresini de ele geçirmiş olurlar.(age)
772’de Ardzruni, Bağratlı ve Mamikon adındaki Ermeni boyları Abbasi Araplarına karşı direnirler. (age)
885’de Arap halifesi Mudamid Abbas, Ermenilerin kralı Aşod Pakrodini resmen tanır. (age)
1045’de Müslüman Araplar Ermenistan’ı işgal eder. Dersim bölgesi yine Arapların eline geçer ama Ermeniler Doğu Anadolu’da boylar halinde yaşamaya devam ederler. (age)
1051-1052 yıllarında Mazgirt bağında Zagdan Ermeni Boyu, Bizans’a karşı ayaklanır. Bizanslılar Ermenileri yenerler. (age)
Bu sıralamaya bakıldığında Kah Bizanslıların kah Arapların saldırılarına karşı çıkıp direnen halk Ermeni halkıdır.
Kaynaklara göre; 11.yüzyılda Dersim’de Şeyh Hasan Beyliği yaşıyormuş.
1. yüzyılda Türklerin kerhen de olsa müslüman olmaya başlamasıyla, ki Arapların o dönemlerde işgal ettikleri coğrafyalarda Sünni İslamı yaymak, hatta Araplaştırmak için her türlü zorbalıkları ve katliamları yaptıkları bilinmektedir. Emevi İslam politikasından bunalan ve yaşadıkları Horasan Bölgesinde rahatları kaçan Türkmenler yavaş yavaş Anadolu’ya doğru göçetmeye başlamışlardır. Böylece İsmaili Daileri, Sufiler, Hurifiler yani tasavvuf ehli Erenler, Emevi İslamın baskısını aza indirmek için tek kurtuluş yolunun Anadolu olduğunu bilmektedirler. Geçiş yerleri Dersim olan Erenler ve ardılları o bölgede Dersim halkı tarafından karşılanıp korunmuşlar ve orada Sufi bir örgütlenme ocaklar şeklinde başlamıştır.
1037’de Oğuz Türklerinin akınları başladı. Kürtler, Araplar ve Dersimli aşiretler Selçuklu Beyi Melikşah’ın yanında yer aldılar. Bunlara topraklar verildi. Horasan’dan gelen Şeyh Hasan, Hormek, Şeydan, Bamasuran, Karsan, İsoli gibi Alevi aşiretlerine yerleşmeleri için bu dönemlerde topraklar verildi. Tarihçi Ali Kaya’nın araştırmasına göre; Dersimlilerin çoğunun Horasan bölgesinden geldiği, bunun kanıtının da Dersim’in SOBE lisanıyla, Hazar Denizi’nin güneyindeki Deylem bölgesindeki lisan aynı kökenlidir ve birçok kelimesi hala aynıdır. Kaynaklara göre; Dersim ve Deylem bölgesi birbirine pek uzak olan bölgeler değildir. Deylem’den kaçan halklar Dersim’in sarp dağlarına sığınırken, Dersim’den kaçan halklar da Horasan’a ve Deylem’e sığınırlardı. Baytar Nuri Dersimi’ye göre; Hacı Bektaşı Veli, Anadolu Selçukluları döneminde Horasan’dan Anadolu’ya geçerken, bazı dailerini Dersim bölgesinde bırakır. Bazı kaynaklar ise; Hacı Bektaşı Veli’nin Bektaşilik yolu ile Türklüğü Dersim’e sokma çabalarından bahseder. Hacı Bektaşı Veli’nin böyle bir amacı olmamıştır, çünkü kendisinin ulaşmak istediği asıl menzil Baba İlyas’dır.
Anadolu’yu ele geçirme sevdasında olan ve 1402 yılındaki Ankara Savaşı ile Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezıt’i mağlup eden Timurlenk (aksak Timur), 1387 yılında yolu üzerindeki Dersim’i askerlerine yağmalatır. Dersim halkı Munzur dağlarının sarp bölgelerine kaçarak canlarını kurtarırlar.
1402 yılındaki Ankara savaşını Timur’un kazanmasıyla Anadolu Moğolların eline geçti. Bu tarihten itibaren Osmanlılar sindirilir. Nazmiye civarında Hormekliler ile Haydaran ve Alan aşiretleri arasında çatışmalar olur. Hormekli Kara Yakup Dersimli aşiretleri idaresi altında toplar ve İlbeyi olur.(M.Şerif Fırat, Doğu İlleri ve Varto Tarihi)
1480’lerden sonra Çaldıran Savaşına kadar Çemişgezek reisi Nur Ali, Dersim’in batı kısmını 40 sene inandığı Kızılbaşlık kurallarına göre yönetti. Bunun yirmi senesi inanç yönünden İran Safeviliğine yani Şah İsmail Kızılbaşlığına bağlı olarak geçti.
Anadolu Kızılbaşlarının dönüm tarihi olarak bilinen Osmanlı padişahı Yavuz ile Safevi Kızılbaş devleti Şahı Şah İsmail arasındaki 1514 Çaldıran Savaşı’nda Anadolu Kızılbaşları Şah İsmail’in yanında yer aldılar. Sünni ve Şafii Kürtler ise Yavuz’un yanında yer aldılar. Doğu seferinden önce Yavuz, Şeyhülislamın imzasıyla yayınladığı fermanında “Kızılbaşlar ya camiye girecek ya da kelleleri kesilecektir.” Kızılbaşlar camiye gitmeyi de Ramazan orucunu tutmayı da reddettiler. Malatya’dan Bingöl’e kadar geniş bir bölgede 40.000 Kızılbaş kılıçtan geçirildi. Yavuz’un uyguladığı katliam sırasında bazı Kızılbaş aşiretleri Batı Dersim’in sarp dağlarına ve ormanlarına sığınarak canlarını kurtardılar. Kaynaklar bu aşiretlerin isimlerinin belgelerle mevcut olduğunu yazarlar. Ve diğer bazı Kızılbaş aşiretleri de canlarını kurtarmak için camiye de gider oldular, Ramazan orucu da tutar oldular. Çoğu Kızılbaşlar da İslamın koşullarını yapar görünerek takiyye ile yaşama şansı yakaladılar. Asimile edilip Sünnileşen Kızılbaşlar nedeniyle Anadolu’daki Alevi nüfusu yüzde seksenlerden yüzde otuzlara kadar düştü.
XVI. yüzyıl gezginlerinden Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesindeki gezi notlarında şu çarpıcı ifadeler vardır.
“Osmanlı ordusu Kurt Kasabası yakınında fırtınaya tutuldu. Kızılırmağı geçerken birçoğu soğuktan dondu. Bölgenin Kızılbaş-Alevi köylüleri bütün gücüyle askerlere yardımcı oldu. Evlerinde misafir etti. Yemek verdi. Kurt Deresi köyünde karnı doyan, şarap içen askerler, gece yarısı köylüleri çırılçıplak karların içine attı. Kadın ve çocukların topluca saklandığı evin duvarlarını kazmalarla delip avrat ve oğlanların ırzına geçtiler.”
Çok eskilerden beri darda kalan, egemenlerin baskılarından bunalan halklar sığınma yeri olarak Dersim’i seçmişlerdir. Ali Boğaz, Kutu Deresi ve Laç Deresi, Dersim’in işgal edilemeyen doğal kaleleri, Kızılbaşların kurtarılmış bölgeleri olmuştur.
1514 Çaldıran savaşı sonrası Kızılbaş avı başlatan Yavuz’un eline düşmek istemeyen Kızılbaşların bir kısmı Dersim’e kaçarak canlarını kurtarmışlar ve böylece Osmanlı Dersim’i kendine can düşmanı bilmiştir. Osmanlının başlattığı Mısır seferine de katılmayan Dersimliler hakkında yazılı kaynaklar şunu yazarlar: “Bu tarihten sonra Dersim Osmanlı tarafından otoriteye karşı bir tehdit merkezi olarak görüldü. Bu tarihlerde babası ve akrabaları Yavuz tarafından katlettirilen Çemişgezekli Pir Hüseyin önce kaçıp canını zor kurtardı, sonra da kellesini kurtarıp tahtına, malına, mülküne kavuşmak için korkudan Yavuz’un safında yer aldı”.
Çok eskiden beri Osmanlılar Kürt beyleri ile ittifak halindeydi.1515 Haziran ayında Yavuz’a bağlı Kürt İdrisi Bitlisi’nin adamı Bıyıklı Mehmet Paşa Dersimlilerin elinde bulunan Kemah kalesini ele geçirdi. Ovacık- Tekir yaylasında Şah İsmail yanlısı Nur Ali Halife’yi öldürttü.(Diyarı Horasan’dan Halk Ozanı Pir Sultan Abdal’a adlı kitabımın Nur Ali Halife Ayaklanması konusu geniş açıklamalarla var.)
1838 Tanzimat devrine gelinceye kadar Osmanlı tarafından Dersim; önce Erzurum Beyliğine bir sancak olarak bağlandı, sonra Çemişgezek, Pertek, Sağman gibi Türk beyliklerine tabi kılındı. Ama Dersim Osmanlının bu kararlarına kesinlikle uymadı.
Dersim’i kendine bağlamak isteyen Osmanlı sürekli kararlar alıyor ama pratikte bunları bir türlü uygulama olanağını bulamıyordu.
1848’de bu kez Dersim Osmanlı tarafından Hozat’a bağlı bir sancak yapıldıysa da yine otorite kurulamamıştı.
1848-1863 yıllarında aşiret reisi Şah Hüseyin Bey Dersim’de etkili olmaya başlamıştı. 1860 yıllarından sonra Şah Hüseyin, Gulabi, Mansur, ve Şeyh Süleyman ismindeki aşiret reisleri Dersim’de ön plana çıkmışlardı. (Ali Kaya, Dersim Tarihi)
Osmanlı her yolu denemiş ama bir türlü Dersim’e hükmünü geçirememişti. Bu kez de yöntem değiştirip dolaylı yoldan uzlaşmayı sağlamak için, öne çıkan bu aşiret reislerine kaymakamlık verdi ve bu yolla otoritesini sağlamaya çalıştı.
1860-1877 yılları arasında Osmanlı Hozat ve Mazgirt’e ilk askeri kışlaları yaptırarak Dersim’de egemenliğini sağlamak ister. O dönemde Osmanlının kaymakamlık verdiği aşiret reisleri bu askeri kışlalardan rahatsızlık duyarlar.
1863 yılında Pülümür Kaymakamı Şah Hüseyin Bey tutuklanıp Bulgaristan-Vidin’e sürgün edilir. Ama Şah Hüseyin Bey, yedi yıl sonra bir yolunu bulup sürgünden kaçarak Dersim’e geri döner.
1875’de Şah Hüseyin yine Pülümür’e kaymakam olur. Osmanlı Şah Hüseyin’in sürgünden bile kaçıp geldiğini görünce onunla başa çıkamayacağını anlayıp yeniden kaymakam yaparak onunla uzlaşma yollarını arar.
Gulabi Bey de Mazgirt’e kaymakam olmuştur. Aynı yıl Erzurum’daki toplantıya katılan Gulabi Bey, Osmanlı ile uzlaşmak isteyince Dersimliler tarafından öldürtülür.
1877’de Osmanlı ile Dersimliler arasından ipler iyice gerilmiş hatta savaş noktasına dahi gelinmiştir. Kozızların reisi Ahmat Ağa, Çemişgezek’e saldırır. Bunu fırsat bilen Osmanlı askeri seferi başlatır. Bazı aşiretler Kozızlara destek vermektedirler. Bu olayların sonucunda Osmanlı boş durmayıp Ferhatan reisi Alişan ile birlikte Dersimli reis Ahmet Ağa yakalanıp Sinop’a sürülür.
Bu arada Osmanlı- Rus savaşı kapıdadır. Osmanlı Dersimlilerden de orduya destek vermeleri için 10.000 asker istese de Dersim buna karşı çıkar.
1877 Çemişgezek saldırısı sonrası yakalanarak Sinop’a sürgün edilen aşiret reislerinden dolayı gergin ortam, Dersimlilerin rahatsızlık duydukları askeri kışlalara saldırması, ardından bazı kasabaların talan edilmesi ortamın daha da gerilmesine neden olur.
Osmanlının resmi belgeleri; “1877-1878 Osmanlı- Rus savaşında Dersimliler Ruslara yardım vaadinde bulunurlar ve karşılığında Ruslardan modern silahlar temin ederler.”
1878’de Kürt İsmail Paşa Hozat’ı ele geçirir ama sonra Dersim kuvvetlerine yenilir. Dersimliler Hozat’ı yeniden ele geçirmişlerdir.
1880’de Dersim vilayet yapılır. İlk vali Fikri Paşa’dır. Bu dönemde nüfus artışı olur.
1881-1882 yıllarında yine Kürt Beyleri ile birleşen Osmanlı birlikleri Dersim’e saldırırlar ama başarılı olamazlar.
1886’da Dersim yeniden sancak yapılır.
1888’de merkez yine Hozat’tır. Dersim bölgesi sancak olduğu için bu kez Harput’â bağlanmıştır. Dersimliler için zaten hiç bir şey farketmemektedir. İster valilik ister sancakbeyliği onlar için değişen hiç bir şey yokturdur. Osmanlı onlar için bir düşmandır ve aldıkları karar o bölgede geçersizdir. 1514 Çaldıran savaşından sonra Yavuz’un Anadolu Kızılbaşlarını katletmek için çıkarttığı fermanlar ve deftere kaydetmeler sonucunda hiç bir Kızılbaş kendini Osmanlı saymadığı gibi Dersimliler de kendilerini Osmanlıdan saymazlar, vergi vermezler, askere de gitmezler.
1892’de Karabalı aşiretini de yanına alan Hozat Alay komutanı Şefik Paşa, Kozızlara karşı iki taburla saldırıya geçer. Bu çatışmalarda Miralay Ali Bey, bir subay doktor ve elli asker vurulur. Asker geri çekilir ve Ali Şefik Paşa başkanlığında bir “tedip heyeti” (islah etme) Dersim’e gönderilir.
Şakır Paşa ve Zühtü Paşa tarafından imzalanıp devrin padişahı Abdülhamit’e sunulmuş olan 1896 tarihli Dersim’e ilişkin raporu, “ Herkesin Bildiği Sır Dersim” adlı kitabına da alan Sosyolog Şükrü Aslan, raporun ne dediğini şöyle anlatıyor: “Dersimlilerin inancı hakim Müslümanlık anlayışından farklıdır. Bunlar Kızılbaş Alevilerdir. Bu durum, bölgede devam eden merkezi devlete karşı hoşnutsuz eğilimlerin temelini oluşturuyor. Uzun vadede Dersim’i kazanmak için buradan başlamak gerekir. Bunun için Dersim’in çeşitli bölgelerine tarikat evleri açalım, oraya hocalar tayin edelim. Ve Dersim’deki Kızılbaşlık kültürünü zaman içerisinde ortadan kaldıralım. Bunu yaparken ordularımızı Dersim sınırına kadar götürelim. Böylece, bir güç gösterelim orada. O ara karakollar, yollar kışlalar yapalım. Dersimlileri orada çalıştırıp para verelim. Bunların hepsini bir arada yaparsak, o zaman bu kültürden çok daha çabuk ve kolay ayırabiliriz.”
Mimar Sinan Üniversitesinde Düşünce Tarihi, Nüfus ve İskan Politikaları, Kent Sosoyolojisi dersleri veren Sosyolog Şükrü Aslan Akşam Gazetesi’nden Şenay Yıldız ile yaptığı söyleşide ayrıca şunları söylüyor: “Dersim’de yaşananlar Cumhuriyet’in ilk yıllarında Alevilere karşı kültürel ırkçılıktır. Celal Bayar 1937’nin Eylül ayında İsmet İnönü’nün yerine başbakan oldu. Dersim üzerine oluşturulmaya çalışılan devlet politikası 1920’lerden sonra başlamıştır. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Adnan Menderes 1936 yılında CHP’nin parti müfettişidir. İnönü 1937 Dersim harekatında başbakandır. 1935 Tunceli Kanunu İnönü’nün başbakanlığı döneminde çıkartılmıştır. Seyit Rıza ve arkadaşlarının yargılandığı günlerde gazetelere yansıyan açıklamalarda, ‘Devletin Dersim’e yaptığı yatırımlara mukavemet edecek kimse kalmamıştır’ diyor. 18 Eylül 1937 tarihli gazetelerde ‘Dersim’de bundan sonra artık yapacağımız bir tane işimiz kalmıştır. O da imar hareketlerini daha çok geliştirmektir,’ diyor ve bu açıklamadan bir gün sonra görevden alınıyor, daha doğrusu izne ayrılıyor. Fakat daha izin süresi dolmadan yerine Celal Bayar önce vekaleten sonra da asaleten başbakanlığa atanıyor.
Fettullah Gülen cemaatı Tunceli’de kurumsallaşıyor. Özel Munzur Koleji, yurtlar yapılıyor. Anaokulu açıldı. Dersim’in kendine has olan kimliğini yok etmeye çabalıyorlar. Dersim’de çok kimliklik olmasına rağmen baskın kimlik Aleviliktir. Ve şimdiki düzen bunu kaldırmaya çalışıyor. Cumhuriyet dönemi yönetici kadrolarının bu konudaki politikalarının Osmanlı dönemi politikalarından daha ırkçı olduğunu görüyorum. Bu bir kültürel ırkçılık örneği.”
Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler