KOÇGİRİ-2-
Sadık Erenler / Araştırmacı- Yazar /S.Erenler@web.de
1921: Ankara hükümeti, 10 Agustos 1920 yılında Paris yakınlarındaki bir banliyöde yapılan ve adı Sevr olan anlaşmayı sert bir dille kınayıp bu anlaşmayı imzalayan İstanbul hükümetini hain ilan etmişti. O zaman padişah Vahdettin, Sadrazam da Damat Ferit Paşa idi. Sevr barış anlaşması, ilkin İstanbul hükümetine, yani Meclis-i Mebusana gelecek, onların onayı alındıktan sonra da padişah Vahdettin tarafından imzalanarak yürürlüğe girecekti. Meclis-i Mebusan padişah tarafından 1920 yılının nisan ayında kapatıldığı için bu anlaşma ne mecliste görüşülebildi ne de padişaha sunulabildi.
İtilaf Devletleri ile Birinci Dünya Savaşı’nın mağlubu sayılan Osmanlı İmparatorluğu arasında yapılan Sevr barış anlaşması 433 maddeden ibaretti. Kürdistan’ın bağımsızlığını savunan Kürdistan Teali Cemiyeti bu Sevr Antlaşması’nın 62. ve 64. maddeleri uyarınca kendilerine tanınan haklardan yararlanmak istiyorlardı. Bu maddeler şunları içeriyordu: “İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerden oluşan bir komisyon Fırat’ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak, bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyetine bağımsızlık için başvurabileceklerdi.”
Bir başka madde de Ermenistan (madde 88-93) ile ilgili idi.”Osmanlı Ermeni Cumhuriyetini tanıyacak. Türk- Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecek (Başkan Wilson, 22 Kasım 1920’de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis illerini Ermenistan’a verdi.”
Anadolu’nun dört bir yanında patlak veren iç isyanların yanı sıra meclisteki siyasi çatışmalarla da uğraşan Ankara hükümeti, Kürdistan’ın bağımsızlığı için mücadeleye kararlı görünen ve giderek bir tehdit unsuru haline gelen Kürt hareketinin ciddiyetini kavrayınca bölgeye bir “Nasihat Heyeti” gönderme kararı aldı. Nasihat Heyeti yaptığı çalışmalar neticesinde, Ferhatuşağı Aşireti Reisi Diyap Ağa, Abbasan Aşireti reislerinden Meço Ağa, Karabal Aşiretinden emekli Süvari binbaşısı Hasan Hayri Bey ve amcaoğlu Ahmet Ramiz Bey ile Mustafa Zeki Bey gibi bölgede etkin olan liderleri Dersim milletvekili olarak Ankara hükümeti meclisine katılmaya ikna etti. Çünkü Dersimli liderlerin kulaklarına Sevr’in sadece Kürtler/Zazalar için değil Ermeniler için de bazı fırsatlar sunduğu fısıldanmıştı. Bölgede bir Ermeni devletinin kurulması (Yukarıdaki maddelerden dolayı) olasılığı bölge liderlerinin Ankara hükümeti yanında saf tutmasını sağlamıştı.
Dersimlilerin bir kısmı Nasihat Heyeti’ne yüz vermezken, Nasihat Heyeti, bir yandan Kürt liderleri kendi yanına çekme taktiğini uygularken diğer yandan da Kürdistan’ın isteklerini kabul edeceğini bildirerek zaman kazanmaya çalışıyordu. Ve görünen oydu ki Abbasan Aşireti reislerinden Meço Ağa da Nasihat Heyetinin diline ve Diyap Ağa’nın ısrarlarına dayanamayarak Ankara’ya mebusluğa gitmişti.
Dönemin tanıklarından Enver Behnan (Şapolya) Bey, 27 Temmuz 1931 tarihli Yenigün Gazetesi’nde yayınlanan röportajında Diyap Ağa’nın nasıl milletvekili olmayı kabul ettiğini şöyle anlatmıştı:
“Gavur Anadolu’yu sardı. Hepimizi bir düşünce aldı. Din ve diyanet, ırz ve namus, Türklük tehlikeye düştü. İşittik ki Erzurum taraflarında can kurtaran bir paşa çıkmış. Meclis kuracakmış. Onu hep gözledik. Öğrendim ki bu paşanın adı Mustafa Kemal imiş. Onun büyük yüzünü görmeğe can attım. Fakat o zaman olmadı. Sonra Sivas’a, oradan da Ankara’ya gelmiş. Bu zaman bizden iki mebus istedi Herkes korktu, ihtiyar halimle vatanı kurtaranların yanına koşmayı, hatta başımı bile vermeyi göze aldım. Bana ‘Gitme, ölürsün’ dediler. ‘Zaten herkes mahvoluyor, varam, gidem, onlara ulaşam, hep beraber ölek’ dedim. Benimle mebus seçilen Ayas Uşağı Aşiretinden Zeynozade Mustafa Ağa korktu, gelmedi. Ben yanımda bir uşağım, atlara atladık. Elaziz’e geldim. Elaziz’de bana harcırah verdiler. Oradan bir yaylı araba tuttum. Malatya, Sivas, Kayseri yolu ile onsekiz günde Ankara’ya vardım.”
Aynı günlerde 72 Kürt ve Zaza milletvekili, üzerlerinde yerel giysileri olduğu halde meclise getirildiler ve İtilaf Devletlerine Ankara hükümeti ile beraber olduklarını bildiren bir telgraf çektiler.
Meclisteki Kürt/Zaza milletvekillerinin girişiminin ardından Kürdistan’ın bağımsızlığı için savaş tamtamları da böylece çalmaya başlamıştı.
Ankara hükümeti, Kürdistanın bağımsızlığı için mücadele edecek örgütlerde yer yer delikler açmaya ve onları zayıflatmaya çalışıyordu. Bu doğrultuda Ankara Askeri Şube Başkanı Dersimli Mustafa’yı, Sivas’ın Aziziye kazasına, uzun seneler evvel yerleşmiş olan Dersimli Karabal aşiretinden Kolağalığından emekli Kango oğlu Ahmet Ramiz’i ve binbaşı Kürt Hasan Hayri’yi de Dersim milletvekilliğine ikna ederek az çok amacına ulaşmıştı.
Ankara Hükümeti, Kürt örgütlerinin Kürdistan’ın bağımsızlığı için savaş açma kararını öğrendiklerinde gerekli askeri birliğin hazırlanması için emir verilmiş oldu.
Kürtlerin programı ise şöyleydi. İlk önce Dersim’de Kürdistan’ın bağımsızlığı ilan edilecek, Hozat’ta Kürdistan bayrağı çekilecek, Kürt askerleri Erzincan, Elazığ, Malatya yönünden Sivas’a doğru hareket ederek Ankara hükümetinden resmen Kürdistan’ın bağımsızlığının tanınmasını isteyeceklerdi. Kürtler, Türk askerleriyle başa çıkabilecek bir silahlı güce sahip olduklarını ve bunun Ankara hükümeti gözünde caydırıcı olacağını ve isteklerin kabul edileceğini düşünüyorlardı. Atılacak ilk adımın başarıya ulaşması neticesinde bütün Kürdistan’ın kendileriyle işbirliği yapacağından da hiç kuşkuları yoktu, çünkü bir ülkenin boyunduruğundan kurtulup bağımsızlığa kavuşmak her Kürdün içinde yaşattığı en büyük rüyası idi.
Kürdistan Bağımsızlık Hareketi, zorlu kış koşullarından dolayı ilkbaharda harekete geçme eğiliminde idi. Ama Ankara Hükümeti konunun ciddiyetine vasıl olduğundan dolayı bir an evvel harekete geçmek istemiş ve yörenin güvenliğini sağlamak bahanesiyle Koçgiri bölgesine asker şevkiyatına başlamıştı.
Dersim fiilen bağımsızlığını ilan etmiş, başkanlığa getirilen Seyit Rıza da Kürdistan adına faaliyetlere başlamıştı. Gittiği yerlerde Ankara’daki Kürt mebusların çıkarları için asıl davalarından döndüklerini anlatıp onları yanına çekmeye çalışıyordu. Ankara’da bulunan Kürt mebuslar da Seyit Rıza’ya mektuplar göndererek Mustafa Kemal hükümetiyle Kürt halkının huzuru ve rahatı için işbirliği yaptıklarını ve asla şahsi çıkarlar gözetmediklerini anlatmaya çalışıyorlardı.
Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler