Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

DİNLERİ İNCELEMENİN YOLU

-Rıza Aydın-

Dinlerin birbirlerinden farkını yani ayrıştıkları yeri anlamanın yolu nedir?

Bu soruyu şöyle de sora biliriz: Bilimsel bir yöntemle dinlerin birbirlerinden farkı, nasıl incelenir? Nasıl incelenmelidir?

Bütün dinler, hatta bilim kendini anlatmaya, evrenin, dünyanın, dünyadaki hayatın nasıl varolduğunu anlatarak başlar. Dinsel, inançları, hatta bilimi, bilimin bu inanışlardan farkını evrenin varoluşu hakkındaki düşünceleri incelenerek anlaşılır. Dini inanışların birbirlerinden farkını anlamanın yolu, yöntemi de budur.

Din bilimsel bilgi değildir ama bilim, dini kendi bilimsel yöntemi ile böyle inceler.

*

Mesela vahiye dayanan dinlerin kökeni, temeli, Tevrat’a dayanır; vahiye dayanan dinlere temel olan ilk kitap Tevrat’tır.

Tevrat, söze, “Dünyanın yaratılışı” diye başlar, ilk cümlesi budur.

Tevrat’a göre Allah, bütün evreni, dünyayı, Dünyada ki canlıları vs 6 günde yoktan var eder (yapar, yaratır), yedinci gün olan Cumartesi Günü de istirahat eder; Kur’an ile İncil de bu inanca bağlıdırlar, bu inancı savunurlar.

Dünyayı yoktan var eden (yaratan), Allah, dünyanın dışındadır, kimseye yüzünü göstermez. Musa peygamber, Tur Dağında, Allah ile konuşurken, “Allah’ım bana yüzünü göster” diye yalvarır, Allah’ta ona “Lenterani”, “sen beni göremezsin” der; Muhammed de, Allah İle görüşmek için miraç’a gittiğinde, Allah’ın yüzünü göremez, o da tıpkı Musa Peygamber gibi, sadece sesini duyar; öykü böyledir.

*

Alevilerin, evrenin varoluşu ile ilgili inancı, Tevrat’tan farklıdır; dini inanışlar arasındaki temel farklılık da buradan, yani varoluş inançlarından doğuyor.

Alevilerin Varoluş inancını devriye deyişleri (Devriye şiirleri) anlatır. Devriye şiirlerini okurken bunu görürsünüz.

Devriye şiirlerinde anlatılan Alevilerin varoluş inancı ise bu varoluş öyküsünü şöyle anlatıyorlar:

“Daha Allah ile Cihan yoğuken”, yani “Yer yoğuken gök yoğuken ta ezelden var olan”, “Kudred Kandilinde balkıyan” bir Işık (bir nur) vardı bütün bu evren (kevni mekan), Kudred Kandilinde parlayan bu ışıktan meydana geldi; Alevi aşıklar, hiçbir şey yokken var olan bu ışığa “Hak” diyorlar. Bunun için Aleviler kendi kendilerine Işıkçı demişler; Alevilerin kendi kendilerine verdiği ilk ad Işıkçı, Siraç’ dır; Sıraç Arapça ışık demek.

Uzaktan bakılınca, bir nokta gibi görülen, Kudred kandilinde balkıyan bu ışığın, yakınına varınca, bu ışığın, iki renkten oluştuğu anlaşılıyormuş (görülüyormuş), Kudred Kandilinde parlayan Hak denilen bu ışığın bir yanı ağ, bir yanı da yeşilmiş; işte Alevi aşıklar Kudred Kandilinde balkıyan Hakk dedikleri bu ışığın, ağ olan yanına “Ali’nin nuru”, yeşil olan yanına da “Muhammed’in nuru” demişler. Böylece uzaktan, bir Işık gibi görülen Hakk’ın, iki kısımdan ibaret olduğunu görüp, bunu “Hak Muhammedali” diye adlandırmışlar; işte, Alevi inancında ki, “Hak Muhammedali” kavramı böyle oluşmuş. Zarfa değil de mazrufa yani içeriğine bakan herkes bu hakikati görür.

İşte bundan dolayı, “Hak Muhammed ali”, üç ayrı nesne değil bir nesnedir diyorlar. Cem başlarken, Kudered Kandilindeki o Işığın, o kandilden alınıp, Cem’deki kandilde uyarılmasına “Çerağ uyarmak” denir; bunu Şah İsmail Hatayi, “Bir kandilden bir kandile atıldım” diye anlatıyor.

Pir Sultan Nur Ali semahı diye bilinen Ruhi Su’nun söylediği bir deyişinde şöyle diyor:

“Ali nurdur Ali nur

Muhammed nur Ali nur” diyor.

Kudred Kandildeki Hak denilen o Işık (o Nur) bir olduğu için, Cem’de uyarılan çerağın da bir olması gerekir; köylerde ki eski cemlerde bir çerağ uyarılırdı, sonra Cem Vakfı bunu birden üçe çıkararak yolu bozdu; yanlış yaptı.

İşte bu varoluş inancından dolayı, evrende ki her şey, Kudred Kandilinde balkıyan, Alevi aşıklarının “Hakk” dedikleri bu vardan, birden, var olduğu için, evrende her nereye bakarlarsa baksınlar Hakk’ın bir zerresini gördüklerini söylüyorlar. İşte bu inançlarından dolayı Kaygusuz ABDAL “Sana âlem görülen hakikatte Allah’tır” diyor, Nesimi ise “Her nereye baktın ise orda sen Allah’ı gör” diyor. Nesimi, “Eğer sival eder isen sırrımdan / Cümlemizi var eyledi varından” diyor. Hak dedikleri bu ışığın bir yanı da Ali’nin nuru olduğu için, Kul Himmet ABDAL, “Yedi iklim dört köşede Ali gördüm Ali’yi” diyor. Hilmi dede baba da, bu inançtan dolayı “Aynayı tuttum yüzüme Ali göründü gözüme” diyor.

Sıdkı Baba

Çatılmadan yerin göğün binası

Muallahta iki nura duş oldum

Birisi Muhammed birisi Ali

Lahmike lahmi bire duş oldum diyor; duş olmak karşılaşmak demek.

Aynı vardan var olmuşuz demelerinin de nedeni de bu. Hatta Nesimi bir deyişinde, “Eğer sival eder isen sırrımdan / Cümlemizi var eyledi varından” diyor; belki de “Alevi sırrı” dedikleri sır, bu vardan var olmaları.

Hacı Baktaş’ın, tarih sahnesinde görülmesinden iki yüz yıl önce yaşayıp, 1050 yılında ölen, Baba Kuhi eş Şirazi ise şöyle diyor:

“Gözlerimi açtım; beni kuşatan yüzünün nuru ile / Gözün gördüğü her şeyde yalnız Allah’ı gördüm.”

Kişi kendine bakınca da kendinde de Hakkı görüyor bunun içinde “Enel Hak” diyorlar. Alevi inancına göre Hak beni ademde, ademin gönlünde. Hak, ademin gönlünde olduğu için, gönül kırmak suç, gönüle girmek en büyük marifet; Yunus’un şiirlerinde bu çok açık görülür.

Devriye şiirlerin de anlatılan bu varoluş inancının esin kaynağı olan, bu inancın kökenini ise, 1256 yılında Moğollarca öldürülen, Alamut Kalesinin son imamı, Şeyh Rukneddin Er Şah’ın yazmış olduğu kitap.

Şeyh Rüknettin’in yazdığı bu kitabı, Yemini, 1519 yılında, “Fazilet name” adıyla, Farsçadan, Türkçeye çevirmiş.

Şeyh Rukneddin’in, kitabında anlatılan, varoluş öyküsü, vahiye dayanan bütün ilahi dinlere esin kaymağı olan Tevrat’taki yaratılış öyküsüne hiç benzemediği için, Alevilik bunların dışında bir dini inançtır diyorum ben; çünkü temel ayrılık, bu temelden doğuyor. Bu temel, yani varoluş inancı farklı ise, bazı konularda benzer, sözler edilmesi esası değiştirmez.

Bunu anlamak isteyen herkes anlar; anlamak istemeyene ise ne söylesen anlamaz.

*

Yukarda kısaca yazdığım bu teori ışığında, Alevi aşıkların deyişlerini açıklaya bilirsiniz; Alevi aşıklar bu inanca bağlı oldukları için, o deyişleri yazmışlar.

Mesela Derviş Muhammed bir deyişinde şöyle der:

“Yedi kere ben bu cihana geldim

Arşta duran iki nişan bendedir.

Yerde gökte Tanrı diye ararlar

Biz Hakk’ı severiz Hak da bendedir” diyor.

Burada, “arşta duran iki nişan bendedir” derken, Kudred Kandilinde parlayan o ışığın iki yanını, yani Ali ile Muhammed’in nurunu kast ediyor.

Genç ABDAL ise şöyle diyor:

“Kandilde nûr iken sevmişim seni

Güzel pirim, Sultan Pirim Şah pirim” diyor.

Nesimi, “Mende var iki cihan, men bu cihana sığmazam” derken de bu inanca değiniyor; Aynı tabir Kaygusuz’da da var. Sabahat Akkirazın söylediği, sözleri Virani’ye ait olan, “Kudred Kandilinde balkıyıp duran, Muhammed Ali’nin nurudur vallah” diye başlayan deyişte, bu inancı anlatır.

“Kudred Kandili” kitabımda bunları yeteri kadar açıkladım.

Aşk ile

11.02.2021

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir